DERSİM’DEKİ “TÜRK SOLU GELENEĞİ”NİN BUGÜNKÜ TEZAHÜRÜ
70’li yıllarda, Dersim’de muhalif iki ana akımı oluşturan eğilimlerden biri, birbirine benzer çeşitli gruplardan oluşan, “Kürt alerjili” sosyalist solu temsil ederken diğeri “Kürt duyarlıklı” sosyalist solu temsil ediyordu. Kürt alerjililer, Kürt olmayı veya bunu dile getirmeyi bir nevi sosyalist ideoloji karşıtı bir durum olarak görüyorlardı. Çünkü Türk solculuğu, Türklüğü aşamayan ve fakat başkalarının kendilerini etnik olarak ifade etmesini sosyalizm açısından sakıncalı (!) bulan bir solculuktu. Onlara göre: Ne fark eder, hepimiz Türk’tük. Kürt sorununa duyarlı kesimi de “Kürtçü” olarak adlandırıyorlardı. Bu adlandırma bizim “Kürt” olarak bildiklerimiz tarafından yapılınca ortaya komik bir durum çıkıyordu. Sanki Kürtler, uzayda bir yerde yaşayan, kendileri dışında yaratıklardı da onların haklarını savunanlar Kürtçüydü. Oysa hepimiz Türk olmadığımız halde Türk iken sosyalizme bir şey olmuyordu.
Türk solunun hangi temel ideolojiden beslendiği, tekçi-Türkçü zihniyetten ne kadar etkilendiği, Anadolu’da yaşayan diğer etnik yapılara, özellikle Kürtlere ve Ermenilere ne kadar soğuk olduğu, hatta varlıklarını dahi söz konusu etmekten imtina ettiği çok iyi bilinmektedir. Kaba bir örnek vermek gerekirse, o zamanlar sol cenahta kabul edilen CHP (Belki bugün hâlâ da öyle kabul edenler vardır.) günümüzde MHP ile neredeyse aynı kulvarda yürüyerek özüne dönmüştür. (Bu gerçeği kabul edip özeleştiri yapanları tenzih ediyorum.) Özünde ulusalcı-sağcı olan bu ideolojinin akıbeti böyleyken, içinde daha çok Alevi-Kürt gençlerini barındıran, daha radikal Marksist-Leninist fakat “Kürt karşıtı sol”un da Kürtler arasında fazla taban bulamadığı bilinmektedir. Türk halkının da sosyalist devrim gibi bir talebi öteden beri olmayınca, 12 Eylül kasırgasına dayanamayan sol, son şeklini almıştır.
Ama Dersimli bazı Kürtler, artık etkisiz olan Türk solunun, bir zamanlar sosyalizm adı altında kendilerine bulaştırdığı zihniyetten kolay kolay kurtulacağa benzemiyorlar. Türk sol ideolojisiyle donanmış bu çevreler, etkisinde kaldıkları bu ideolojiyle geldikleri son durakta bu kez de “Biz Kürt değiliz Zaza’yız, Kürt değiliz Aleviyiz” söylemini tutturmuş durumdalar.
“Biz Zaza’yız, Kürt değiliz” ideolojisinin temeli işte bu geleneksel Türk solculuğunun Kürtler, özellikle Alevi Kürtler arasına serpiştirdiği tohumun bir türlü bozulamamasından, her seferinde başka türlü filizlenmesinden, tezahür etmesinden kaynaklanıyor. “Gerçek Müslüman biziz, gerçek Türk biziz”, daha sonra da “Biz Aleviyiz” gibi ezber edilmiş bir dil, bugün ne yazık ki kimi kişilerde “Biz Kürt değiliz, Zaza’yız” şeklinde tezahür ediyor. Dikkat edilirse bizim Kürt olmayıp Alevi ve Zaza oluşumuz daha çok Türk sol ideolojisinin (özellikle PDA –Aydınlık çizgisi) yoğun olarak örgütlendiği, Pülümür-Erzincan bölgesinde yoğunlaşıyor.
Dersim için durum böyleyken bu ideolojinin Bingöl cenahının kökenleri de “Kırdki (Zazaki)” konuşanların, bir Türk boyu mensubu olduğu teorisine dayanıyor. Öyle olmadığı çok açık bir biçimde gün yüzüne çıkınca bu kez de başka tarafa kıvırma eğilimi başladı. Her iki taraf da, ne olursak olalım, yeter ki Kürt olmayalım, ruh hali içindedir. Bu hissiyatın derinliklerinde yatan, egemen ulusun Kürt kimliğine uyguladığı “tahkir ve tezyif” politikalarının meydana getirdiği erozyon ile yarattığı tahribattır.
DERSİM’DE BİZ NEDEN KENDİMİZE “KÜRT” DEĞİL DE “KIRMANC” DEDİK?
Kendi dilimizde, kendimizi tanımlarken, “Ma Kırmanci me”, dilimizi tanımlarken, “Ma kirmanckî qisey kenîme” diyoruz. Çünkü bize Türkçe’de “Kürt” deniyor ve biz Türkçe konuşurken de kendimize “Kürt”, dilimize de “Kürtçe” diyoruz. Hatta inancımıza da Kürtçe konuşurken “Raya Haqi” ama Türkçe konuşurken “Alevilik” diyoruz. Tabi ki “Ma Kürt’i me” hiçbir zaman demedik, tıpkı Türkçe olarak “Biz Kırmancız” demediğimiz gibi. Çünkü biz Kürtler, diğer halklar tarafından grup isimleriyle değil de millet ismiyle adlandırılıyoruz. Örneğin, biz kalkıp Türklere ayrı ayrı “Oğuzlar”, “Türkmenler”, “Kıpçaklar”, “Gagavuzlar”, “Azeriler”, “Tatarlar” vs yerine tümüne “Türk” diyoruz. Ama onlar kendi aralarında birbirlerine “Siz Oğuzsunuz, biz Kıpçağız” veya “Biz Tatarız, siz Türkmensiniz” diyorlar, diyebilirler.
“Biz Kürt değiliz, Zazayız” tezinin en sıkı savunucuları, atalarının hiçbir zaman “Ma Kürt’i me” demediklerini öne sürerek bu tezi savunmaktalar. Yukarıda açıkladığım gibi bunun nedeni “Kürt” sözcüğünün daha geniş ve kapsayıcı, yani bütün grupları kapsamasından dolayıdır. Kürtçenin diğer lehçelerini konuşanların da kendi lehçelerinde, kendilerini ifade tarzı aynı şekildedir. Örneğin, Kurmancca konuşanlar “Em kurmanc in, em kurmancî qise dikin” diyorlar. Soranlar, “Ême soranin” diyorlar. Araplar, Türkler, Farslar ve diğer tüm milletler, kendilerini konuştukları lehçenin adıyla ifade eden tüm bu insanlara “Kürt” diyorlar. Bunda anlaşılmayacak bir şey yok. Yok bizim köyde şöyle deniyor, falan köyde böyle deniyor, demenin de anlamı yok.
Kendini adlandırmada tek bir standardın olmayışı Kürtlerin uluslaşma problemleri ile alakalı bir durumdur aynı zamanda. Ulus olma bilincinden yoksun olan Kürt toplumunun yaşadığı uluslaşma sancıları ve bu çerçevede sıradan insanların dar-feodal bir pencereden bakarak kendini hâlâ aşiretinin veya grubunun adıyla tanımlaması anlaşılır bir durumdur. Ancak bazı kişilerin kalkıp bu tanımlamaların üzerine atlayıp “Aha bakın Kürt’üz demiyorlar, bakın biz Aleviyiz diyorlar” demesini anlamak zordur.
Unutmayalım ki Dersim’de ne atalarımız ne yakın geçmişteki halkımız, ne de annelerimiz babalarımız kendilerine “Zaza” demiyorlardı. Hatta “Zaza” sözcüğü Sünni Kırmanclar için, tıpkı Sünni Kurmanclar için kullanılan “Khur” sözcüğü gibi bir parça yabancılama, dışlama sözcüğü olarak kullanılıyordu. Bugün hâlâ da pek çok yerde böyle algılanmaktadır.
Bu durumda, Dersim’deki “Biz Kürt değiliz, Zaza’yız” ideolojisinin sahiplerinin “Biz Alevi’yiz”i de reddetmeleri gerekiyor! Zira onların mantığıyla hareket edilirse, atalarımız, bir Türkçe adlandırma olan “Alevilik” sözcüğünü sonradan duyup kullandılar. “Ma Alevi me” yani “Biz Aleviyiz” şeklindeki söylem de tıpkı “Zaza” sözcüğü gibi son zamanlarda öne çıkan bir söylemdir. Bunun Kürtçedeki ifade şekli “Raya ma raya Haqî ya”dır.
“Biz Kürt değiliz, Zaza’yız” ifadesini veya tezini ciddiye almalı mı? Kendi adıma, fıkra gibi olan bu iddiaya gülüp geçmek, en doğrusu diye düşünüyordum. Ancak son zamanlarda, bakıyorum bu söyleme dayanılarak dilimizin kaybolmaması ve gelişmesi için gecesini gündüzüne katarak çalışan çok değerli dil emekçilerine, dilbilimcilerine, yazarlara, ediplere saldırılmaktadır. Başka türlü varlık gösteremeyenler, herhangi bir marifeti olmayanlar, bu dilin emekçilerine bu şekilde saldırarak adlarını duyurmaya, kendilerini var etmeye çalışmaktalar.
Bir insan kendini “Zaza” ya da “Türk” ya da başka bir şey olarak tanımlayabilir. İnsanlara ille de sen bu’sun demenin anlamı yok. Hatta bir kimliği ısrarla dayatmanın yarattığı sonuçları hep beraber yaşayıp gördük. Ancak insan konuştuğu ve çok önemsediği iddiasında olduğu bir dilin, adı ne olursa olsun, yaşaması ve gelişimi için onca emek harcayan insanlara saygı duymuyorsa, hatta saldırıyorsa, o insanın dilini-kültürünü seviyor, sahip çıkıyor, olma durumu tartışılır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.