Dersim 37-38, Neyin ve Kimin Katliamı?

Dersim 37-38, Neyin ve Kimin Katliamı?
Roşan Lezgîn

Bu manşet ve resim, haberiyle birlikte önceki gün Türk basınında yer aldı. 

Kürtler, Dersim katliamını onayladı, demek istiyor. Aslında anlamı sadece bu da değil, daha da geniş boyutludur. Bugüne gönderme yapan mesajları, manipülasyonu var bu söylemin! Örneğin, "Dersim'de yaşananlara Kürtler sessiz kaldı" derken, Dersimliler Kürt değil, demek istiyor. Açık bir şekilde anlamı bu.

Müzikle, sanatla uğraşırken aslında işi gücü tarihi, Kürt toplumsal yapısını art niyetli bir şekilde ters yorumlayarak, Kürtleri ayrıştırmak, Kürt toplumsal grupları arasına nefret tohumları ekmekten geri durmayan bu gibi şahıslara ne demeli, bilemiyorum.

Kendisi müzikle uğraşıyor ya, Türk basınına verdiği mülakatta “Dersim’in en iyi tarihçileri müzisyenlerdir” diyor. Tarihi, en iyi müzisyenler, yani kendisi bilirmiş!

Dersim katliamından söz ederken “Dersim’in inancı, ikrarı hedef alınmıştır.” diyor. Yani, mesele etnik değildi, Kürtlerin tasfiyesi değildi, demek istiyor.

Niye?

Dersimlilerin Kürt olmadığını sürekli söyleyen biri, bunca katliamı sadece “inanç-itikat” çerçevesinde tutmak zorunda olmalı da ondan!

Bu “en iyi tarihçi”ye göre, eğer sadece “Dersim’in inancı, ikrarı hedef alınmış” ise, neden Türk Aleviler, Bektaşiler katledilmedi peki? Bir tek örnek verebilir mi buna? Katliamdan sonra, geriye kalanlar sürgün edildi. Örneğin, Dersim Alevi Kürtleri, Alevi-Kızılbaş Türklerin yaşadığı Çorum, Tokat, Balıkesir gibi yerlere de sürgün edildiler. Öte yandan, eğer Dersim katliamı “inanç-itikat” katliamıysa, yoğunluklu olarak Erzingan, Sêwas ve Antakya gibi yerlerde yaşayan Alevilere neden hiçbir zaman dokunulmadı?

Dersimlilerin hiçbir zaman kullanmadığı, hatta hiç hazetmediği “Zaza” sözcüğünü sürekli kullandığını gören gazeteci, “Dersim 38 bir Zaza katliamı mı, yoksa ‘eşkıya isyanı’nın bastırılması mı?” diye sorunca “Hayır” diyor. “38 Kerbela’dan beri gelen bir süreçtir desek yanlış bir şey söylemiş olmayız. O yüzden 38, inanç üzerine kuruludur.” diyor.

Niye bunu böyle vurguluyor? Çünkü Dersim’in bir milli kimliğinin olduğunu unutturmak istiyor da ondan. Eğer herhangi bir kimliği varsa, o da sadece “itikat”tır, demek için. İtikada sahip çıkılıp çıkılmaması, yaşatılıp yaşatılmaması da önemli değildir onun için.

Daha sonra da, insaf, izan, mantık, vicdan kavramlarını yok sayarak “Anadolu’da herkes Dersimlilerin katledilmesinde hemfikir olmuştur. Dersim katledilirken Diyarbakır’da yürüyüş olmamıştır, Hakkâri’de de Mardin’de, Kars’ta da başka yerde de...” diyor. Anadolu, derken, bugünkü bütün Türkiye siyasi sınırlarını kastediyor. Hani Hakkâri de “Doğu Anadolu” ya! “Kimse; Lazlar da Kürtler de başka çevreler de ‘Allah kurtarsın’ demedi.” diyor.

Bu “en iyi tarihçi”yle birlikte 38 öncesine bir bakalım hele.

Mîr Bedirxan, Îbrahîm Paşa Milî, Balkan Savaşı, Kafkas Cephesindeki Osmanlı-Rus savaşları, Kazak saldırıları, Ermeni Katliamı, Ermeni Taşnak-Hinçak milisleriyle birlikte Rus işgali, Birinci Dünya Savaşı ve kıtlık-kırandan, vebadan dolayı harap olmuş, perişan düşmüş Diyarbekir, Xarpêt, Çewlîg ve Mûş illerinde 1925 yılında büyük bir savaş yaşandı. Daha sonra, 1932 yılına kadar Van’ın kuzeyi, yoğunluklu olarak da Ağrı çevresinde bu savaş devam etti. Bu süreç içerisinde binlerce Kürt köyü yakılıp yıkıldı. On binlerce Kürt katledildi. Zîlan Vadisi silme cesetlerle dolduruldu. “Muhayyel Kürdistan” betona gömüldü! İstiklal Mahkemelerinin darağaçlarında yüzlerce Kürt sallandırıldı. Kürt illerinin, Orta ve Batı Anadolu illerinin hapishaneleri Kürtlerle dolduruldu. Sadece bu mu? Diyarbekir, Van, Mûş, Mêrdîn, Qers, Erzirom, Sêrt, Ruha, Semsûr, Meletîya ve Xarpêt’ten on binlerce Kürt ailesi Ege’ye, Karadeniz’e Trakya’ya dalga dalga sürgün edildiler. Bu sürgünler 1936 yılına kadar devam etti. Nûrî Dersimîler, Dr. Nafîz Zazalar, Ekrem ve Qedrî Cemîlpaşalar, Şêx Abdurahimler, Yadolar, Osman Sebrîler kendilerini Fransız yönetimi altındaki Batı Kurdistan’a atabildi ancak. Dersim hariç, tüm Kuzey Kürdistan toprakları baştan başa bütün bu tedip ve tenkil, takriri-i sükun operasyonlarından sonra özel müfettişlik yönetimi altındayken geriye kim kalmıştı ki? İnsan değil hayvan bile kalmamıştı buralarda.

Dersim’in en iyi tarihçileri müzisyenlerdir” diyen bu “en iyi tarihçi”, “orası” yani Dersim “bağımsız, otonom bir yerdi.” diyor.

Peki, 1936 yılına kadar bütün bunlar olurken, “bağımsız, otonom bir yer” olan Dersim’de kaç “yürüyüş” oldu? “Bağımsız, otonom bir yer” olan Dersim kaç kişiye “Allah kurtarsın” dedi?

Ayrıca Dersim hiçbir zaman “bağımsız” veya “otonom” olmamıştır. Bunlar, bir çeşit yönetim biçimleridir. Ancak Dersim, gerek Osmanlı döneminde gerek 1937 yılına kadar Cumhuriyet döneminde, sarp arazisi nedeniyle sadece devlet elinin pek ulaşamadığı, otoritenin yeterince uygulanamadığı bir yerdi.

 

Egemen güçler, Kürtlerde din veya mezhep ayrımını yaparak, aşiretler arasında, parti ve örgütler arasında fitne-fesat çıkartarak sürekli Kürdü Kürde kırdırmıştır. Örneğin, 1925 Kürt Kalkışmasında, Mûş’ta Alevi Kürtleri Kürdistan Bağımsızlık savaşını veren Kürtlere karşı kullanılmıştır.

1938 baharında Dersim’de Kürt katliamı olurken, Şêx Abdurrahim ve 16 silahlı arkadaşı, Kürt kardeşlerinin imdadında yetişmek için Suriye’den Dersim’e doğru giderken, Diyarbakır Ovası’nda pusuya düşürülerek katledildiler.

Dersim’de isyan olmamıştır elbette. Ama katliama karşı, katliam hazırlıklarına karşı belli bir direniş gelişmiştir.

Dersim’de Kürtler katledilmiştir. Dersim’de Alevi-Sünni, Kurmanc-Kırmanc (Zaza) ayrımı yapılmadan Kürtler katledilmiştir. Dersim 37-38 katliamı, bi Kürt Katliamıdır.

Art niyetli fikirleriyle Kürt toplumsal ve dinsel grupları içine fitne-fesat tohumları eken bu tür kişilere Allah ruh sağlığı versin, akıl ve vicdan versin.

____________

Söyleşinin yayınlandığı kaynak:

Bu haber toplam 42643 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum