Vakıf’ta Mele İsak Tepe’yle sohbet ediyorduk. İsak Bey, felek kavramı üzerine konuşuyordu. “feleğin sillesini yemek”, “feleğini şaşırmak”, “felekten kam almak”, “feleğine küsmek”, “feleğin çemberinden geçmek” gibi deyimler üzerinde konuşuyordu.
Bu sohbet sırasında, Hasan Tanrıverdi’nin, Dr. Şıvan ve ailesiyle ilgili olarak hazırladığı metni hatırladım. Bu metinden, daha önceki Dersim Seyahati başlıklı yazıda söz edilmişti. Bu metnin son sayfasında bir ağıt var.
Bilmem şu feleğin bende nesi var
Her gittiği yerde gül ister benden
Sanki benim mor sümbüllü bağım var
Zemheri ayında gül iste benden
Bu ağıtın aslı şüphesiz Zazaki’dir. “Zore derde cigare hare” adıyla bilinmektedir. Hasan Tanrıverdi, bu ağıtın yazarının Dr. Şıvan, Sait Kırmızıtoprak olduğunu, fakat bir kısım halk tarafından Sey Qazi’ye (1876-1936) atfedildiğini söylemektedir. Hasan Tanrıverdi, Büyük Bertal Efendi’den ailesinin (güllerin) nasıl istendiğini, ailesinin (güllerin) nasıl kırıldığını, yok edildiğini yorumlamaya çalışmaktadır. Bu ağıtın Civraklı ozan Sait Bakşi tarafından bestelendiğini dile getirmektedir. Ozan Şıvan Perwer için de, “Şıvan kod adının kullanarak Dr. Şıvan’ı yaşatıyor” demektedir.
Bu değerlendirmelerle ilgili olarak Recep Maraşlı çok dikkate değer bir not gönderdi. Selahattin Ali Arik de sözlü olarak telefonda bildirdi. Her iki araştırmacı da bu şiirin Dr. Şıvan’a ait olmadığını, Hasan Tanrıverdi’nin bilgilerini yeniden kontrol etmesi gerektiğini söylüyor. Kanımca her iki araştırmacı da haklıdır. Bu münasebetle, Recep Maraşlı’nın notlarını aynen veriyorum.
Yazıda Hasan Tanriverdi'ye atfen "Bilmem şu feleğin bende nesi var" dizeleriyle çok bilinen bir parçanın aslının Zazakî olduğu, Sözlerinin Dr.Şıvan tarafından yazıldığı ve Sait Bakşi tarafından bestelendiği bilgisi var.
Bu parça oldukça eski, ilkokulda öğretildiğini hatırlıyorum; Radyolarda çalındığını. Ruhi Su ve Livaneli gibi sanatçılarca icra edildiğini biliyorum. Kaynaklarda Muzaffer Sarısözen tarafından, Sıvas_Divriği, Çamşıhı beldesinden derlendiği bilgisi var. Çamşıhı'nda Hüseyin Abdal Dergahı bulunuyor, burada çok ünlü Alevi saz şairleri yetişmiş. ( Çamşıhı Ozanları hakkında Doç.Dr. Doğan Kaya tarafından yazılmış bir kitabı var.) "Bilmem şu feleğin bende nesi var" türküsünün ise bu yöreye ait olduğu fakat "anonim" olduğu belirtiliyor.
Türk radyolarında 60'lı yıllardan beri çalındığı; Milli Eğitim Bakanlığı tarafından İlkokullarda Müzik dersinde müfredat olarak okutulduğu bilgisini başka kaynaklarda da bakıp doğruladım. Muzaffer Sarısözen'in (ölümü 1963) derlemelerini 1950'lili yıllarda yaptığı/yayınladığı; TRT'de ise Yurttan Sesler Korosu'nu kurduğu biliniyor.
Bu ünlü parçanın en azından 1960 öncesinde de çalınıp söyleniyor olması nedeniyle; onun sözlerinin Dr.Şıvan tarafından yazıldığı ve Sait Bakşi tarafından bestelendiği bilgisinin doğru olamayacağını düşünüyorum.
Parçanın aslının Zazaki olması ve ünlü Dersimli saz şairi Sey Qaji tarafından bestelenip yazılmış olması ise tabiiki çok mümkün. Derlemecilerin genellikle yaptıkları gibi Türkçeye çevirerek sahiplenilmesi söz konusu olabilir.
Ama bu parçanın orijinalinin Dr.Şıvan tarafından (Zazaca veya Türkçe) yazılmış olması, Sait Bakşi tarafından da bestelenmiş olması zaman, mekan ve olgulara uyumlu değil bence.
* * *
Felek, talih, baht, kader anlamına gelmektedir. Gelecek için bilinemezliği de anlatmaktadır. Halk şiirinde, ağıtlarda, uzun havalarda, bozlaklarda çok geçen bir sözcüktür.
Mihrican mı değdi, gülün mü soldu
Gel ağlama garip bülbül ağlama
Felek baştan başa kimi güldürdü
Gel ağlama garip bülbül ağlama
1937-1938 de Dersim’de Kürd soykırımı felek kavramıyla, kader, talih, baht kavramıyla açıklamak mümkün değildir. Bu, önceden hazırlanan planlar, projeler çerçevesinde bilerek gerçekleştirilen bir süreçtir. O dönemde, Kürdistan’ın başka yerlerinde de benzer soykırımlar yaşanmıştır. 1921 de Koçgiri’de de soykırım yaşanmıştır.1925-1932 arasında, Kürdistan’ın çeşitli alanlarında, örneğin Guew’de (Bingöl) Geliya Zilan’da (Patnos-Erciş) Kürd soykırımları yaşanmıştır. Dersim’de yaşanan bu sürecin bir halkasıdır. 28 Aralık 2011 de, Roboski’de de benzer bir süreç yaşanmıştır.
Burada “felek” artık, resmi ideolojinin bizzat kendisidir. “Felek” resmi ideolojini gücüdür, Tartışılmaz, eleştirilemez, dokunulamaz, doğruluğundan kuşku duyulamaz bir kurum, bir güçtür.
Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı- Ulusların Kendi geleceklerinin Belirleme Hakkı
Baht, kader, talih kavramlarında, ilahi bir içerik vardır. İnsanların kaderi bilinemez ilahi güçler tarafından çizilmiştir. Kaderini değiştirme, insanların iradesinde, gücünde bir durum değildir. Bu bakımdan, “ulusların kendi kaderlerinin tayin hakkı” yerine, “ulusların kendi geleceklerini belirleme hakkı” ifadesini kullanmak gerekir. Geleceklerini belirleme hakkı kişilerin, ulusların, örneğin Kürdlerin kendi elerindedir. Kürdler kararlı mücadeleleriyle, iradeleriyle kendi geleceklerini Kürd ulusunun çıkarları doğrultusunda belirleyebilirler. Kaderini değiştirmek ise zordur. Çünkü kader bilinemez güçler, ilahi güçler tarafından çizilmiştir. Geleceklerini tayin etme ise, kişilerin, ulusların kendi ellerindedir. Kürd/Kürdistan sorunu söz konusu olduğu zaman, “kaderini”, değil, “geleceğini” belirmeme hakkı üzerinde durmak daha önemli ve gerekli olmalıdır.