zazaki.net
26 Nîsane 2024 Îne
Girdîya Karakteran : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
17 Temmuze 2013 Çarşeme 22:34

Göz Pınarında Ülkesizliğin Acısı

Röportaj: N. Deniz BİLGİN

Kirmanckî müzik yapan Esrarê Deyir’in ‘Lêlawe’ adlı albümü çıktı. ‘Lêlawe’ Kirmanckî‘de ‘Göz ırmağı’ anlamına geliyor. Grubun solisti Adem Karakoç, kadim zamanları hatırlatan içli sesi ile çocukluğunun hikayelerini seslendiriyor.

Uzun zamandır sosyal paylaşım sitelerinden dinlediğimiz ve büyük beğeni kazanan Esrarê Deyîr grubu ilk albümünü çıkardı. ‘Lêlawe’ adlı albüm, İsviçre’de Unit Record tarafından dinleyicilerle buluştu. Geçtiğimiz haziran ayında çıkan albümün yakın zamanda Kürdistan ve Türkiye’de de yayınlanacağı ifade edildi. Grubun solisti Adem Karakoç’a temburda Tarık Ordu, gitarda Alessio Cazzetta, kontrabasta Stefan Mattig, perküsyonda Sonja Boesnach eşlik ediyor. Albümde yer alan on şarkıdan yedisi Karakoç’a ait. Karakoç kadim zamanları hatırlatan içli sesi ve çocukluğunun hikayelerinden kaleme aldığı sözleriyle bizleri uzaklara götürüyor. Kamer Söylemez’in dediği gibi “Adem’in sesi dağların, ormanların sesidir. Bizi ülkemize, çocukluğumuza götürüyor.” Adem Karakoç ile albümleri ‘Lêlawe’ üzerine konuştuk.

Grubunuzu uzun süredir sosyal paylaşım sitelerinden dinliyoruz. Epey bir beğeni de topladı. Konserler verdiniz. Bunlar albüm için iyi bir zemin oluşturdu sanırım.

Haklısınız, sosyal paylaşım siteleri üzerinden müziğimiz bayağı insana ulaştı. Bu bazı koşullar yüzünden, kendisini bazı ortamlarda ifade edemeyen müzisyenler için oldukça olumlu bir şey. Öte yandan sosyal paylaşım sitelerinde tüketim had safhada. Her şey çok hızlı, insanlar sorgulamaksızın hemen yeni bir şey bekliyorlar. Buna bir örnek verirsem sanırım daha iyi anlaşılır. İlk defa ortaokul yıllarımda kaset dinleme şansım oldu (çünkü köyde elektrik yoktu). Diyelim arkadaşın birinde bir kaset var. Tüm arkadaşlar sıraya girerdik. Bize sıra geldiğinde kaseti dinleyebilirdik. Ayrıca hatırlıyorum, bir kaseti aylarca sıkılmadan dinlerdim. Her dinlediğimde sanki ilk defa dinliyormuşum gibi gelirdi bana. Ama şimdi öyle değil, bir şarkı sosyal sitelerde çabucak yayılıyor; bence tam yerini ve değerini bulamıyor. Bu tabii ki sadece müzik alanında değil bütün alanlar için geçerli. Bakalım ilerde bu durum nereye varacak...

Albümü nasıl bir konseptle ele aldınız? Zorlukları nelerdi?

İlk albümü yaparken öncelikle piyasa kaygısı taşımadan, abartmaya gitmeden ve yine şarkıların mümkün mertebe özüne sadık kalarak yapmak istedik. Sonra deneme olsun diye bir şarkıyı ‘kanal çekim’ dediğimiz tarzda yaptık. Açıkçası böyle bir kayıt tarzının doğallığı büyük oranda öldürdüğünü fark ettik ve ‘canlı kayıt’ yapmaya karar verdik. En büyük zorluk ise albüm çalışması noktasında herhangi bir deneyime sahip değildik. Danışabilecek insanlar yanımızda yoktu. Bu ister istemez bazı zorlukları beraberinde getirdi.

On şarkıdan yedisinin söz ve müzikleri size ait. Zurayin, Payîz de Zerrzîzey, Bêrtîje, Tew Tew Nazikê şarkılar genelde aşkı, sevgiliye sitemi otantik bir tarzda işliyor..

Ben 20 yaşıma kadar 6 hanelik bir mezrada büyüdüm. Bir iki çocuk ve bir kaç ihtiyardan başka kimse yoktu yaşadığım yerde. Okula da köyden ilçeye gidip gelirdim. Çocuk gözüyle yaşadığım yerde sosyal yaşamın ne denli dar ve sert olduğunu algılayabiliyordum. Bu sert yaşam koşullarında insanlar arasındaki sohbetler ve yaşlıların masalları ilgimi çok çekerdi. Yine doğa ile olan ilişkim; bazen saatlerce bir karınca yuvasını izlediğimi ya da bir ineğin doğum anını, köylülerin su yüzünden birbirine girdiğini biliyorum. Kız kaçırma olaylarının hangi boyuta vardığını, bunları çok doğal yaşadım. Yaşanan tüm çocukluk anılarının derin izleri var kafamda. Modern bir şarkı bile okusam, bir yerinde çocukken yaşanmış bir hikaye vardır muhakkak.

Albümün ismi Lêlawe. Albüm açısından ayrı bir yeri var mı?

Lêlawe anlamı ‘göz suyu’ ya da ‘göz ırmağı’ anlamına geliyor. Yaşadığım yerde bu kelimeyi sadece kadınlardan duydum. Erkeklerden hiç duyduğumu hatırlamıyorum. Kadınlar sinirlenince ‘mera lêlawa cimanê to birişo/ gözünün suyu aksın’ diye beddua ederlerdi. Ya da çocuğuna sevgisini göstermek için ‘Lêlawa cimanê mi/ Gözümün ırmağı’ derlerdi. Bu kelimenin sadece kadınlar tarafından kullanıyor olması ve yine orijinal bir kelime olması sebebiyle albüme verdik.

Albümde birçok yörenin Kirmanckî’si (Zazaki) yer alıyor. Bu özellikle bir seçim mi?

Bana göre Zazaların kendi aralarında ciddi problemleri var. Herkes kendi Zazaca’sını en iyi örnek gösteriyor. Başka yörenin Zazaca’sını merak edip incelemiyor. Kendi yöresinin dışında duyduğu yeni bir kelime ile karşılaşınca kıyametler koparıyor, efendim bu Zazaca değil! Düşünün yıllarca Türkçe konuşuyor (hatta bazıları Türkçe’yi özenli konuşmak için elinden geleni yapıyor), bunu kanıksıyor ve bu dille sorunu olmuyor. Ama başka yörenin Zazaca’sından bir kelime kullanmak ya da onu öyle kabullenmek ona işkence geliyor. Biraz da dikkatleri bu noktaya çekmek için, albümde her yörenin Zazaca’sına yer vermeye çalıştım.

Kirmanckî zorlu bir dönem yaşıyor. Ancak son yıllarda edebiyat ve sanat alanında ürünler de artıyor. Kirmanckî’nin geliştirilmesi için sanatçılar ne yapmalı?

Edebiyat ve sanatın dilin üzerinde elbette ki büyük bir rolü var. Ama sadece bununla Zazaca’nın özgür bir şekilde gelişmesi olanaksız. Zazaca’nın kesinlikle eğitim dili olması şart. Yine sosyal yaşamın felce uğradığı bir yerde dilde gelişmez. Yani sadece kültürel özgürlük yetmiyor, siyasal özgürlük şart. Bu olmadan dil her zaman egemenlerin kontrolü altında olur. Sorduğunuz soruyla belki alakası yok, ama yeri gelmişken şunu da söyleyeyim. Kürt politikacıların arasında Zazaca konuşan çok insan var. Bu insanlara da büyük bir rol düşüyor. Örneğin Zazaca bilen milletvekilleri bu dili konuşmalı.

“Lome” şarkısı albümde ayrı bir yerde duruyor. “Ülkesizliğin dermanı yoktur” diyor. Kürtlerin ülkesizliği ile bağlantılı, diğer yandan ülkeden uzakta yaşamanla bağlantısı var mı?

Dedim ya bir müzisyenin yaşadıkları müziğine büyük etkisi vardır. Bir nevi müziğiniz kişiliğinizdir! Ülkesizliğimiz daha annemizden doğduğum gün başladı. Çünkü yaşadığınız yerde diliniz yasaklanıyorsa, zaten doğduğunuz yerde vatansızsınız. Size dayatılan başka dil, başka biri olmanızı öngörüyor. Ve siz egemenlerin dilini öğrenmeye ve bu dilde düşünmeye başladığınız an zaten ülke denen bir şey kalmıyor. Bu, Avrupa’da başka bir hal alıyor: İnsanlarımızın ne denli zorluklarla karşılaştığını görüyorum. Nice ‘babayiğit’in ele ayağa düştüğüne az tanık olmadım. İnsanlarımız mutsuz, kendisiyle barışık değil. Belki tam basına (tv, gazete) yansımıyor, insanlarımız buralarda intihara çok yöneliyor. Tüm bunların sebebi tabii ki ansızın topraklarından kopartılmış olmaktan ileri geliyor. Bu acı veriyor bana. İşte ‘Lome’ şarkısında bu yüzden ‘Tanrı kimseyi ülkesiz yapmasın, ülkesizliğin dermanı yoktur’ dedim.

_______________

Kaynak: http://www.yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nuce&id=22286G%C3%B6z

Na xebere 8866 rey wanîyaya
No nuşte hema şîrove nêbîyo.