zazaki.net
19 Adare 2024 Sêşeme
Girdîya Karakteran : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
07 Êlule 2020 Dişeme 07:43

Cendere

İsmail Beşikçi

Devran, Doğan Karaağaç’ın, Cendere isimli romanında başkahraman olan yurtsever gencin adıdır. Kitap, Ağustos 2020’de, İstanbul’da, Yeni Alan Yayıncılık tarafından yayımlanmış, 236 sayfadır. Romanın girişinde, Fikret Başkaya’nın ve Harun Güneş’in Önsöz yerine geçen yazıları var.

Devran, 16 yaşlarında, Çermik (Diyarbakır) doğumlu bir Kürd genci. Van’da Sağlık Koleji’nde okuyor. İkinci sınıftayken, ‘devrim yapacağız’ diyerek okulu terkedip eve dönüyor. Kendisi gibi birkaç arkadaşı daha var. Roman 1970’li yıllara, 12 Eylül dönemine odaklanmış. Geriye dönüşlerle 1915 Ermeni soykırımı, Şeyh Said direnişi gibi konular da işleniyor.

Aile, yoksul bir aile. Köyden ayrılmış, Çermik’de yaşıyor. Daha doğrusu, Çermik’de yaşama tutunmaya çalışıyor. Babası Hacı Bayram, pazarda üzüm gibi birtakım ürünlerini satmaya çalışarak ve köyden ayrılırken elde ettiği paralarla  ailesini geçindirmeye çalışıyor. Hacı Bayram’ın ‘hacı’sı, Hicaz’a giderek kazanılmış bir unvan değil. Doğuştan kendisine verilen isim.

Devran’ın anası, babası, oğullarını evde görünce, ‘henüz tatil değil, neden geldi acaba!’ diye çok şaşırıyor. Hacı Bayram, bunu oğlu Devranla konuşuyor.

Devran’ın dağa çıkması babasıyla yaptığı uzun bir tartışmadan sonra gerçekleşiyor. Devran’ın dağa çıkması çok dikkatimi çeken bir konu oldu. Bunu biraz açmalıyım.

Baba Hacı Bayram, oğlu Devran’ı yanına oturtup, onun, neler düşündüğünü öğrenmeye çalışıyor. Devran, Kürdlere çok haksızlık yapıldığını, haksızlıkların günden güne arttığını, bunu düzelmek için mücadele etmek gerektiğini söylüyor. Mücadeleye katılmak için okuldan ayrıldığını söylüyor. Sık sık,’devrim yapmak gerekir’, ‘devrim yapacağız’ diyor.

Babası, ‘devrim nedir, nasıl yapılır? gibi sorular soruyor. Oğlu Devran devrimin nasıl yapılacağını anlatıyor.

Devran babasıyla konuşmaları, bende, İbrahim Küreken’in, ‘Parçası, Tanığı, Mahkumu, Sürgünü Oldum’ (İletişim, Ağustos 2016) kitabını çağrıştırdı. O kitapta da gençler, sık sık ‘devrim yapmak’tan söz ediyorlardı.

Babası Hacı Bayram, durumu anladıktan sonra, devletin askerlerinden, polisinden, tankından, topundan, uçaklarından vs. söz ediyor, “Siz ise birşeyin sahibi değilsiniz, bu düşüncelerinden vazgeç” diyor. Devran, “Artık bizim de çok silahımız var, biz haklıyız…” diyor. Devrim yapmak için dağa çıkacağını söylüyor. Hacı Bayram, Şeyh Said’den, Sey Rıza’dan söz ediyor. “Devletin gücü karşısında onlar da bir şey yapamadı. Siz hiçbir şey yapamazsınız…” diyor. Devran, “Artık çok şey değişti. Onların zaaflarından da ders aldık, bu dönem çok farklı” diyor.

Devran düzende yaşanan haksızlıklardan söz ediyor. Hacı bayram, “Bu Allah’ın düzenidir. Allah düzeni böyle kurmuş…” diyor. Devran, “Bu, Allahın düzeni değil, öyle olsaydı, Allah daha adaletli bir düzen kurardı. Bu, zenginleri yoksulları kandırmak için ürettikleri bir görüş..” diyor. (s. 67-76)

Babası, “Artık yaşlıyız, bize kim bakacak, tek umudumuz sensin” diyor. Devran, “Adaletle bir toplum kuracağız, insani bir yaşam olacak, herkes mutlu olacak…” diyor.

Hacı Bayram, “Karar vermeden önce, Şinto Köyü’ne git Mele Ali’yle görüş. Onun anlatacaklarına göre karar ver” diyor. Devran, “Ben kararımı vermişim. Kimseyle görüşmem gerekli değil” diyor. (s. 77)

Hacı Bayram, sitemlerle hayal kırıklıklarını dile  getirmeye başlıyor. “Eğer mücadele sırasında yakalanırsan, karakol karakol dolaşıp seni aramam, sormam bunu bil…”diyor.

“Cezaevine düşersen seni ziyarete gelmem, beni bekleme…” diyor. “Eğer ölü ele geçersen, senin cesedinin peşinde koşmam, dağ-tepe dolaşıp seni aramam, seni hiçbir makama sormam. Bunları bil…” diyor. (s.77-78)

Devran, “Tamam baba” diyerek evden ayrılıyor. Bir daha eve dönmüyor. Devran Çermik çevresindeki bir dağa çıkıp arkadaşlarına katılıyor. 7-8 arkadaşı var. Artık, Devran için dağ hayatı başlıyor. Dağdan dağa, mağaradan mağaraya dolaşıyorlar. Bu gençler, kendi aralarına planlar yapıyorlar, planlarını yaşama geçirmek için çalışıyorlar. Hepsi bir silaha sahip değil, tek tip üniformaları da yok henüz…

Grupdaki arkadaşlar, bir mağarada kendi arlarında sohbet ediyorlar. Grupdaki arkadaşlardan biri, arkadaşlarına, “Biz ne kadar süre içinde devirim yaparız, başarıya ulaşırız?” şeklinde bir soru soruyor. Arkadaşlarından birer birer, bu konudaki düşüncelerini açıklamasını istiyor. Cevap olarak gruptaki bir arkadaş bir yıl diyor. “Biz bir yılda devrim yapar, başarıya ulaşırız, adaletli , insani bir toplumu kurarız” diyor. İki yıl diyen, üç yıl diyen arkadaşlar da var. Devran “En çok yedi yıl lazım…” diyor. Öbür arkadaşları, gruba inancının azalması olarak değerlendirip Devran’ı eleştiriyorlar. Soruyu soran arkadaş ise, kendi görüşünü açıklıyor. “Altı ayda bir devrim yaparız…” diyor. Grupda bir de kız arkadaş var. O da sohbete, tartışmaya, dağa hayatına katılıyor. Devranla kız arkadaşı arasında, bir sevgi gelişiyor, giderek bir aşk yaşanıyor. Ama örgütün bu konudaki katı kurallarından dolayı bu sevgi, aşk daha ileri bir aşamaya ulaşamıyor. (s. 161-166)

Bu arada arkadaşlarından biri, dağ hayatına ayak uyduramadığı için, arkadaşlarına, gruba haber vermeden dağdan iniyor. Arkadaşlarına, gruba haber vermeden dağdan inen kişi “altı ayda devrim yaparız” diyen genç. Bu grupta moral çöküntüsü yaşatıyor. Devran, bu ayrılış grubu etkilememeli diyerek arkadaşlarına moral vermeye çalışıyor.

* * *

Devran dikkate değer bir kişiliğe sahip. 15 Ağustos Eruh ve Şemdinli baskınlarından sonra, binlerce genç gerillaya katıldı. Bunların ne kadarı Devran gibi katıldı, babasıyla, ailesiyle tartışarak katıldı? Devran gibi katılanların çok az oluğunu düşünüyorum. Gençlerin çoğu, ailesine haber vermeden evden ayrıldı, gerillaya katıldı.

Mücadelenin ileri safhalarında, köylerin yakılması, yıkılması sürecinde, bazı aileler, çocuklarını kendi istekleriyle dağa gönderdi. Yine bu dönemde, mücadele sırasında eşini, oğullarını kaydeden kadınlar, genç kızlarını özel timlerin, güvenlik güçlerinin tasallutundan kurtarmak için kendisi dağa gönderdi. Bazan bu kadınların kendileri de mücadeleye katıldı. Ama 1980’lerin başlarında, 12 Eylül’den önce, Devran gibi katılanların çok az olduğu söylenebilir.

Dağ hayatı çok zor geçiyor. Aç-susuz kaldıkları oluyor. İhbarlardan dolayı, köylere yaklaşıp yiyecek temin edemiyorlar.

Grup bir üzüm bağında birkaç salkım üzüm yerken, bağın sahibi tarafından yakalanıyorlar. Bağın sahibi ve grup arasında bir sohbet başlıyor. Bağın sahibi, Devran’ın babası Hacı Bayram’ın sözünü ettiği Şinto Köyü’nde Mele Ali.

Mele Ali, Şeyh Said direnişine katılan bir yurtsever. Şintolu Mele Ali, gençlerle yaptığı sohbette, “Biz hiçbir şey yapamadık, yenildik, siz de yenilirsiniz, gençliğinize kıymayın, yol yakınken bu işlerden vazgeçin…” diyor. Şeyh Said direnişi, Sey Rıza direnişi, hakkında, Ermeniler hakkında geniş bilgiler veriyor. 1915 Ermeni soykırımının Çermik-Çüngüş taraflarında nasıl yaşandığını anlatıyor. (s.114 vd.)

Şintolu Mele Ali’nin Ermeniler hakkında verdiği bilgiler çok dikkate değer bilgilerdir. Örneğin 1915’den önce Çermik, Çüngüş taraflarında nüfusun çok büyük bir kısmının Ermeni, Asuri, Süryani, Keldani olduğunu anlatıyor. Bu bilgiler kanımca çok önemli. Ama Şeyh Said direnişine katılan bir yurtseverin gençlere yılgınlık vermesi kabul edilemez. Şintolu Mele Ali’nin şöyle söylemesi daha değerli olabilirdi: “Biz başarıya ulaşamadık. Ama Kürdlere yapılan baskılar, haksızlıklar da hala devam ediyor. Kürlerin hak ve özgürlüklerinin kazanmak için mücadele etmeleri elbette önemlidir…” vs.

Bu arada, bir genç daha grupdan ayrılıyor, devlete teslim oluyor. Devran, yine grupda yılgınlık yaşanmaması için çaba sarfediyor. Gruba haber vererek ayrılanlar da oluyor.

Devran’ın çok dikkate değer bir kişiliği var. Çok sağlam bir duruşa sahip. Süreç hakkında bilgisi de var.

12 Eylül’ün başladığı günlerde, örgüt Devran’ın görev yerini değiştiriyor. Devran, dağdan iniyor. Diyarbakır’da Sur’da kiraladıkları bir evde çalışmaya başlıyor. Yazar Doğan Karaağaç, bu evin Meryem Ana Kilisesi’ne yakın bir ev olduğunu anlatıyor. Yazarın anlatımlarından, Meryem Ana Kilisesi, Cemil Paşa Konağı, Dengbêjler Evi, Ahmet Arif Evi gibi yapıların olduğu çevreyi yaşar gibi oldum…

Devran bir gece, bir örgüt çalışması sırasında, baskınla polisin eline geçiyor. Tutuklanıyor, Cezaevine konuluyor.

Yazar Doğan Karaağaç, romanını üç cilt olarak tasarlamış. Devran’ın akıbetini, Babası Hacı Bayram’ın tutumunu romanın ikinci, üçüncü cildinde göreceğiz.

 * * *

Kürd aile yapısı ile ilgili bir not vermek iyi olacak. Ailede ana-oğul/kız, baba- oğul/kız ilişkileri hakkında, kardeşler, amca-yeğen ilişkileri hakkında kısa bir açıklama… Bu arada dayı-yeğen, teyze-yeğen, hala-yeğen  ilişkilerinin nasıl geliştiği hakkında bir not…

Baba Hacı Bayram’ın Devran’a sitemleri, hayal kırıklıkları, yukarıda kısaca dile getirildi. Fiilen yaşananlar ise şöyledir: Mücadele sırasında, bir gerilla, güvenlik güçlerinin eline geçtiği zaman ve aile bu durumu öğrendiği zaman, karakol karakol, makam makam dolaşıp oğullarının/kızlarını nerede tutulduğunu öğrenmeye çalışmıştır.

Bir gerilla cezaevine düştüğü zaman, aile onu muhakkak ziyaret etmiştir. Cezaevi, Tekirdağ, Edirne, Çanakkale gibi uzak alanlarda olsa bile. Aile fakir bile olsa yol parasının denkleştirip bu ziyareti gerçekleştirmektedir.

Hiçbir gerillanın cesedi dağda kalmamıştır. Aile, dağ-tepe dolaşıp oğlunu/kızını bulmuş, onun için mezar yapmaya çalışmıştır.

Cumartesi Anneleri buna çok önemli bir örmektir. Aileler hala, 808 haftadan daha fazla bir zamandır, eşlerinin, çocuklarının , kardeşlerinin vs. kemikleri peşinde koşmakta, onlar için mezar yapma arzuları ile yaşamaktadır.

Bu, Kürd aile yapısının sağlamlığını, ailedeki insan ilişkilerinin sağlıklı bir şekilde geliştiğini göstermektedir.

* * *

Doğan Karaağaç Cendere romanını Türkçe yazmış. Akıcı, kolay anlaşılır bir dili var. Cendere, toplumsal ve ruhsal sıkışmayı isabetle anlatan bir kavram. İyi seçilmiş bir sözcük. Ama, şu konu her zaman önemli olmalıdır: Yazar, neden Kürdçe yazmadığı konusunda kendini sorgulamalıdır.

Na xebere 1612 rey wanîyaya
No nuşte hema şîrove nêbîyo.