zazaki.net
07 Oktobre 2024 Dişeme
Girdîya Karakteran : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
22 Sibate 2012 Çarşeme 10:45

Bir Dil Nasıl Öldürülür?

Roportaj: Aydın Baran

Marsilya - Ramdan Tuati, 29 yaşında Cezayirli bir Kabil (Amazir) dil bilimci. Fransa’nın La Provence Üniversitesi’nde, “Dil Bilimi” mastır dalını bitiren Tuati, aynı zamanda Kürtçe ve Berberice’yi konu alan “Bir Dil Nasıl Yeniden Diriltilir” tezinin sahibi. 

‘’Milyonlarca insanın konuştuğu Kürtçe üzerinde yapılan çalışmalar çok az. Bu durum, dil bilimi için büyük bir ayıp’’ diyen Ramdan Tuati’ye göre bir dili yasaklamak ile dili kesmek aynı şey.

La Provence Üniversitesinde Berber dili hocası ve dünyanın önde gelen dil bilimcilerden Salem Chaker’in de öğrencisi olan Ramdan Tuati ile konuştuk. 

* Niye bu konu?

- Tehlike altında olan diller üstüne, bilimsel bir çalışma yürütmek istedim. Kendi anadilimde tehlike altındadır. Anadilim üzerindeki tehlikeyi anlamak ve bu soruna çözüm bulmak için bu çalışmayı başlattım. Kendi anadilim dışında dil sorunu evrensel bir sorun. Maalesef, dünya dillerinin yüzde doksanı tehlike altında. 

* Kürtçe'yi neden ele aldınız? 

- Kürt halkı büyük bir halk, ama buna rağmen Irak Kürdistan’ı dışında, yaşadığı diğer ülkelerde hala anadili yasak. Dil bilimi için Kürtçe, ekilmemiş taze bir tarla gibidir. Amazon ormanlarında yaşayan, yerli kabile dilleri üzerine yapılan bilimsel çalışmalar bile, milyonlarca insanın konuştuğu Kürtçe üzerinde yapılan çalışmalardan daha fazla. Ve bu durum, dil bilimi için büyük bir ayıp. 40 milyonluk bir halkın, konuştuğu bir dil üzerine yapılan bilimsel çalışma, yok denilecek kadar az. Bir de Kürtlerle Berberlerin benzerlikleri, beni Kürtçeye daha çok yakınlaştırdı. Fransa, bizi 130 yıl boyunca işgal etti ve anadilimiz hakkında objektif tek bir çalışması yok. Bizi Arap sanıyorlar hala.

*Bir dil niye öldürülmek istenilir?

- Başkasının varlığını kabul etmemekten gelen, primitif ve çok eski bir duygudur bu. Yunanlılar Yunanca konuşmayanlara “Barbar”, Arap’lar ise “Acem” der. Bu başkasına duyulan korku ve toleranssızlıktır aynı zamanda. Milliyetçilik bu primitif duygunun dışa vurma aracıdır. Biz bunu Heterofobi veya Etnosentrizm, yani “Irksal merkezcilik” diye adlandırıyoruz. Bu olguyu, devlet ve toplumsal entelektüel gelişimin eksik kaldığı ülkelerde, daha çok görüyoruz.

Bir dilin öldürülmek istenmesinin, primitif ve sübjektif yanları dışında hiç bir objektif nedeni yok. Birçok dil konuşan, ama barış içinde yaşayan halklar var. Birde aynı dili konuşup iç savaş yaşayan ülkeler var. İsviçre, dünyanın en istikrarlı ülkesi ama Somali’de tek dil olmasına rağmen savaş bitmiyor. 

* Çok dillilik barış için gerekli yani…

- Çok dillilik ve kültürlülük, ulusal barış ve özgürlük önünde bir engel değildir. Bazıları barbarlığını ulusal birlik adı altında meşrulaştırmaya çalışıyor. Tek tanrı, tek devlet, tek ulus ve tek dil adı altında primitif duygular meşrulaştırılıyor. Dünyada altı bin dil var, ama sadece iki yüz devlet var. Objektif olarak bir ülkede, sadece bir dilin konuşulması çok nadirdir.

* Tek devlet, tek ulus ve tek dil politikası biraz Fransız icadıydı…

- Evet, bu bir Fransız icadı. Fransız kralları, 16. yüzyılda Fransızcayı bütün ülke toprakları üzerinde, zorunlu dil olarak dayattılar. Fransa, buna rağmen tam olarak diğer dilleri yok edemedi. 1950’lerden sonra Fransa, zihniyetini tamamen değiştirdi, asimilasyonist politikalarından vazgeçti. Bugün bölgesel diller tanılıyor ve öğretiliyor. Fransa’nın orta çağda uyguladığı yöntemi, bugün bazı devletler uygulamaya devam ediyor ve hatta bazı devletler yeni yeni uygulamaya geçiyor. 

* Fransa başarılı oldu mu?

- Tarih göstermiştir ki, hiç bir devlet bütün ülke toprakları üzerinde, tek bir dili dayatmayı başaramamıştır. Roma, Latinceyi bütün Avrupa’ya yaymaya çalıştı. Ama bu girişim, sadece onlarca farklı dilin gelişmesine sebep oldu. Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Katalanca vs. gibi diller ortaya çıktı. Tek dilliliği bir kurumda zorunlu kıldırabilirsin. Ama bütün bir topluma dayatamazsın. 

* Peki ya dayatılırsa?

- Bir halkın dilini yasaklamak, sadece çatışma çıkartır, hem bireysel, hem de toplumsal bir çatışma. Dil yasaklamanın hiçbir objektif izahı yok, tamamen subjektif yaklaşımlardır. Farklılıkları tanımak, gelişmeleri önünde engel olmamak, ülkedeki istikrarı sağlayacak ilk büyük adımdır. Tek dilliliği dayatanlar, ulusu birleştirmek isterken tam tersi bir şekilde, ulusu bölüyor. Dili yasaklanmış bir halkın, baş kaldırmayacağını beklemek ahmaklık olur. Birisinin dilini, yasaklamak ile kesmek arasında bir fark yok. Ha birinin dilini kes, ha kolonu veya bacağını, fark yok. Kim dilinin kesilmesine izin verir? Toprağını işgal etmek yetmiyormuş gibi, dilini de yasaklamak bir halka yapılan çifte zülüm, çifte bir saldırıdır. 

* Dilin öldürülmesini ifade eden bir kavram var mı?

- Diller insanlık mirasıdır, insanlığın hazinesidir. Bio-farklılık sadece hayvanlar, bitkiler veya kayalarla ölçülen bir şey değildir. Diller de bu farklılığın bir parçasıdır. Biz dil bilimcileri, bir dilin öldürülmesine “Linguicide” (Dilkırım) diyoruz. 

* Peki bir dil nasıl öldürülür, hangi yöntemler, araçlar kullanılır? 

- Benim tezimin ana amacı da, bu soruya cevap bulmaktı. Bundan dolayı, Berberice ve Kürtçe dillerini örnek olarak kullandım. Sömürgecilerin, bu iki dile karşı kullandığı yöntem ve araçları karşılaştırmak istedim. İki farklı coğrafyanın devletleri, Cezayir ve Türkiye’nin dilkırım politikalarını karşılaştırmak istedim.

* Ortak noktaları…?

- Fazlasıyla. En büyük ortak noktaları, dilkırımını yasallaştıran kanunları. Anayasa ve temel yasalarda, tek dil dayatılır ve diğer diller yasaklanır. Bir de yasakladıkları dilleri anmadan yasaklarlar. “Türkiye’nin resmi dilli Türkçedir” cümlesiyle, Kürtçeyi anmadan yasaklarlar. Bu yasalarla, günlük yaşamda Türkçe dışında diğer dillerin konuşulması, bir suçmuş gibi algı yaratır. Yani yasalar, bir dili yasaklamanın ilk aracıdır. Bir de öyle yasalar var ki, hem evrensel bilimi ayaklar altına alır, hem de hukukçuları rezil duruma düşürür. Bir yasanın bir topluluğa “Anadilin Türkçedir” demesi, tam bir saçmalıktır. Yasalar, kimin hangi anadile sahip olduğuna karar veremez

Yasalardan sonra kullanılan diğer bir araç ise medyadır. Ulusal medyada, resmi dil dışında kalan diller yer almaz ve resmi dil katlanarak yayılır. En küçük bilgiye ulaşmak için, hâkim dilin medyasında soluk alınır. Yalnız devletler bazen, yok etmek istedikleri dili medya dışına itemez, aşılırlar. Bu durumda, devletler diğer politikayı devreye sokar. Bu sefer de dilleri saklayarak değil, göstererek yok etmeye çalışırlar.

* Nasıl yani? Yasaklanan dilde yayın yapılarak mı, dil yok edilmeye çalışılır? 

- Evet. Yani medyada gösterilecek görüntüler, bireyi o dilden ve mensup olduğu halktan utandıracak şekilde olur. Örneğin; sanki bütün işleri güçleri buymuş gibi, sadece şarkılar ve danslar gösterilir. Gerici adetler ön plana çıkartılır, konuştukları dilin kaba ve güzel olmadığı anlatılır. Yayınlarında, halk cahil, gerici ve şiddet eğilimli olarak yansıtılır. Dizilerde, filmlerde, programlarda gösterilen olumsuz imajın altındaki asıl temel amaç, bireyi Kürtçeyi konuşmaya veya Kürt olmaya utandırmaktır.

Buna genel anlamda bir dilin “folklorlaştırılması” diyoruz. Bu politikayla, Kürtçeyi çağ dışı, medeniyetten, moderniteden uzak, geri insanların kullandığı bir dil olarak kavratmaya çalışılıyorlar.

* Okulların rolüne gelirsek, okullar hangi rolü oynuyor?

- Aslında ilk önce, “Okul nedir?” sorusuna cevap vermek gerekiyor. Okul, toplumsal bilginin yeni nesillere aktarıldığı kurumlardır. Diller de bu aktarılan bilginin içindedir. Bir dilin yok olmaması, eski ve yeni nesiller arasındaki, aktarım zincirinin kırılmamasına bağlıdır. Çocuklara aktarılmayan bir dil, uzun vadede yok olmaya mahkûmdur. Hem Türkiye, hem de Cezayir de okullar bu aktarım zincirini sağlamak için değil, kırmak için kullanılıyor. Okullarda çocuklara, anne ve babalarının değil, yabancıların dilli öğretiliyor ve bu çocukta anne, babaya karşı bir düşmanlığa sebep oluyor. Bu durumda hem toplumsal, hem de bireysel iki felaket sonuç ortaya çıkıyor: 

1.Çocukların doğal toplumlarından koparılmasıyla, toplumun doğal gelişim süreci durduruluyor.

2.Anadilin okulda yasaklanması, çocuklarda ciddi psikolojik travmalara sebep oluyor. Çocukların, dünyaya bakış açısı birden değişiyor. Okul, çocukta bir korku yaratığı için, okula karşı bir nefret gelişiyor. Çocuk, öğrenme zorlukları yaşıyor, okuma yazma bilmeme durumu gelişiyor. Çocuklar, yaşamları boyunca iletişim sorunları yaşıyor ve hiç bir dili tam öğrenemiyorlar.

Normalde, okullar çocukları yaşam karşısında, eşit şanslarla donatan kurumlardır. Ama Türkiye ve Cezayir de, okullar çocukların yaşam karşısında başarması önünde bir engel. Bu okullar, ezik kişilikli çocukların ortaya çıkmasına sebep oluyor. Ya aslını inkar eden yada devlete isyan eden, ne zaman kime çatacağı belli olmayan, uç kişiliklere dönüşüyor bu kurumlarda okuyan çocuklar. 

* Bunların dışında hangi araçlar var?

- Okuldan kaçabilmiş erkek çocuklarını, bu seferde askerlik bekliyor. Zorunlu askerlik tek dilde yapıldığı için, medya ve okuldan sonra anadili yasaklayan kurumların başında gelir. Ordu tek dillilik hegemonyasını, bireye zorla kabullendirir. Sadece askerlik değil, genel anlamda devlet kurumlarında çalışmak, yine aynı sonuca götürür. 

* Tezinizde din kurumlarının dilkırımındaki rolü konusunda bir araştırmanız oldu mu?

- Genel olarak iktidarlar dini kurumları, kendi amaçları doğrultusunda kullanır. Bir din kurumunda, bir dilin resmi diğer dillerin de yasak olması, dilkırım politikalarının bir uzantısıdır. Ve bu yasaklar, dini yazılardan alınan örneklerle meşrulaştırılmaya çalışılır. Camiler de okullar gibi, toplumsal yerlerdir. Camiler de anadilin yasaklanması, aynı şekilde sorunlu nesiller yaratır. Kuzey Afrika da, Berberice camilerde yasaktır. Sadece devlet değil, hakim halkın bireyleri de farklı dilleri hedef tahtasına oturtur. Milliyetçi din adamları, dini argüman ve yalanları farklı dillere karşı kullanır. Bu durumda sadece dile değil, aynı zamanda o dili kullanan halka karşı da nefret yayılır. 

Bir dili yok etmenin, en büyük araçlarından biriside “Toponim ve Antroponim” yani “yer ve kişi” isimlerinin değiştirilmesi ve yasaklanmasıdır. İsimlerin Türkçeleştirilmesi veya Arapçalaştırılması dilkırımın açıkça görüldüğü ve hissedildiği bir olgudur. 

* Bütün bu dilkırım politikaları nasıl meşrulaştırılıyor?

- Bu politikalar, ilk önce sözde bilimsel argümanlar ile meşrulaştırılmaya çalıştırılır. Gerçekler ve tarih deforme edilir, hâkim dil üzerine efsaneler yaratılır. Hâkim dil göklere çıkartılırken, diğer diller ise önemsiz ve işlevsiz gösterilir. 

En çok kullanılan argümanlar ise “bu dil diğer dillerden daha bilimsel, daha eski, daha prestijli, daha medeni” gibi argümanlardır. Yasaklanan dillerin ise çağdışı, geri, medeniyetten uzak olduğu söylenir.

* Türkiye Başbakan yardımcısı Bülent Arınç Kürtçenin medeniyet dili olmadığını ve bu yüzden Kürtçe eğitime karşı olduğunu söyledi. Hangi dil medeniyet dili veya değil?

- Bu açıklama, biraz önce bahsettiğim tipik dilkırım argümanlarından birisi. Bilimsel olarak dilin tanımı yapılmıştır. Bütün diller, akciğerden gelen hava ile beraber, gırtlaktan çıkan seslerin yan yana gelmesiyle oluşan ve anlam yüklenen kelimelerden oluşur. Andre Martinet (dil bilimci) buna “Double Articulatıon” diyor. Bütün diller böyle ortaya çıkarken, bir dil diğerinden nasıl daha çok medeni veya bilimsel olabiliyor?

Maalesef dilkırım argümanları, üniversiteler ve Bilim adamları üstünden meşrulaştırılmak isteniyor. Türkiye’deki Güneş dil teorisi veya Arapçanın “güzelliği” üniversiteler tarafından ortaya atılmıştır. Bunların hepsi yalandır. Modern dil bilimi, bu argümanların hepsini dışlamıştır. Bütün diller temelinde aynı şekilde ortaya çıkıyorsa, bir dil diğerinden nasıl daha güzel veya daha çirkin, medeniyet dilli veya çağ dışı dil olabiliyor? Bu yalanlar, çoğu zaman az gelişmiş toplumlarda yankı buluyor. Bilimde geri kalmış toplumlar, maalesef hala bu yalanlara itibar gösteriyor.

* Ne yapılmalı peki?

- Her şeyden önce, halk dilkırım tehlikesinin farkına varmalı. Bu tehlike üzerinde, halk duyarlılığı yaratılması için bilgilendirilmeli. Sonra devletin dayattığı her şeyin, tam tersi yapılmalı. Bazen bir gruba ait olduğumuz gerçeğini göremiyoruz, bir Kürt ne Türk ne Arap nede bir Fars’tır. Kürtler aynı gruba ait olduğunu anlamalı. Dilin yeni nesillere aktarılması için, aktarım zincirinin yeniden kurulması lazım. Anadilin öğrenilmesi tarih, matematik veya Einsteinin teorisinin öğrenilmesinden daha önemlidir. 

* Kürt dil bilimcilere önerileriniz var mı?

- Kürtçenin farklı diyalektleri var. Kurmanci, Sorani ve Zazaki var. Kürtler, standart bir dilden uzak durmalı, bütün diyalektlerin okulları olmalı ve öğretilmeli. Farklı kalarak birleşmek esas alınmalı. Kürtçe zaman içinde, grupların farklı koşullarla karşılaşmasından dolayı farklılaştı. Hatta diyalektler kendi içinde bile farklılaştı. Örneğin; Dersim ve Bingöl Zazacası farklı. Temelinde bütün diyalektler aynı ortak noktadan geliyor. Dil biliminde yeni kelimelerin dile kazandırılmasına “Neoloji” diyoruz. Kürtçenin, uzun vadede yine birleşmesi için bulunan yeni kelimeler, bütün diyalektlerde aynı olmalı. 

* Hangi Ülkelerde yaşıyor Amazir halkı?

- Mısır'da Siwi’ler, Libyada İnefuswi’ler, Güney Ülkelerinde Tuareg’ler, Cezayirde Kabil, Şaui, Mzab’ler, Tunusta Jerb’lar, Fas’ta Rif, Amazir (Amazir kelimesi burdan alınmış) ve Sluh’lar. Bir çok dialekt var, birbirimizi anlamıyoruz. Göçebe yaşayan ve yerleşik kabileler var. Bazıları Esmer tenli ve bazıları da beyaz tenli . Kuzey Afrika’nın en eski halkı olmamıza rağmen tam dokuz farklı ülkenin sınırları içinde haklarımız gasp edilmiş olarak yaşıyoruz.

* Özgürlük taleplerinizi savunan ulusal bir örgütünüz var mı?

- Kürtler o yönden de bizden daha şanslı, maalesef ortak örgütümüz veya ortak öncülerimiz yok.

__________

Kaynak:  ANF NEWS AGENCY, Söyleşi / 09:44 / 21 Şubat 2012

Na xebere 4783 rey wanîyaya
No nuşte hema şîrove nêbîyo.