zazaki.net
19 Adare 2024 Sêşeme
Girdîya Karakteran : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
13 Çele 2018 Şeme 15:38

İsmail Beşikci Hoca’ya

Celal Temel

Kürd Coğrafyasından Asimilasyon Canavarı Geçti!

Önce kısaca bu “coğrafya” meselesinden söz edeyim, sonra “canavar” meselesine geçeceğim.

Geçenlerde sosyal demokrat arkadaşların bir etkinliğine gittim, memleketin hali pür malalını konuşuyorlardı. Bazı konuşmacılar, konuşmaları sırasında “Kürt Coğrafyası” diye bir kavram kullandılar. Soru-cevap kısmında,  çok nazik bir bayan, kendisinin de “Kürt kökenli” olduğunu söyleyerek, “Kürt coğrafyası” kavramını kullanmanın yanlış olduğunu belirtti. Benim de tanıdığım bu Türk ulusalcısı arkadaşa, “Onlar Kürdistan diyemedikleri için Kürt Coğrafyası dediler.” diyecektim, diyemedim, faydası yoktu veya yeri değildi. Bir gün karşılaşırsam, bu coğrafya meselesini konuşacağım o arkadaşla.

Tesadüf ya, iki gün sonra mecliste, yine bir bayan, “Kürdistan” diyen Kürd parlamenter Osman Baydemir’e, “Kürdistan neresi?” diye sordu. Apê Osman da, elini göğsünün üstüne koyarak, “Ha burası, kalbimde...” dedi. Kimi bu ironiyi çok beğendi, kimi de “Kürtlerin çoğunluk halinde yaşadığı coğrafya”, “Bin yıl önce Selçukluların eyaleti”, “Beş yüz yıl önce Kanuni’nin hükümdarıyım dediği yer”, “Osmanlı’nın eyaleti”, “Büyük Türk dil bilimcisi, Şemsettin Sami’nin ünlü Kamus’ül Alam’da tanımladığı coğrafya“, “Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yüz yıl önce birinci mecliste söylediği yer” veya “Genel başkanınızın daha birkaç yıl önce, bu mecliste söylediği yer” deseydi, daha iyi olurdu diye Baydemir’i eleştirdiler. Neyse konumuz, bu “coğrafya” meselesi değil, asıl konumuz olan “canavar” meselesine dönelim.

Sosyal medyada, basında yer aldı. Geçenlerde Diyarbakır’daki bir toplantıda, Türkiye aydının yüz akı İsmail Beşikçi Hoca, konuşmasında, “Eğer Bitlis’in, Batman’ın, Diyarbekir’in sokaklarında, küçelerinde çocuklar Kürtçe konuşmuyorsa, Kürtlerin işi çok zor.” demiş ve Güney'de katledilen binlerce Kürd’ten söz ederken de, kendini tutamamış, ağlamış. Ah Hocam, ax Xoceyê Zer, onurun ve cesaretin örneği değerli Hocam, bizim tırşıkçiler senin o gözyaşlarına kurban olsunlar. Haklısınız, Kürd insani çok bedeller ödüyor, canını, malını kaybediyor, şimdi de dilini çalıyorlar. Hepimizden iyi bilirsiniz Hocam, yüz yılı aşkın bir süredir, “Asimilasyon” adlı bir canavar dolaşıyor oralarda. Bırakın şehirleri Hocam, o canavar köylere kadar, dağ başlarına kadar sinmiş. Bırakın Diyarbekir’i, artık Hakkâri’nin, Cizre’nin, Nusaybin’in; hatta Mervanilerin baş şehri kadim Farkin’in köylerinde bile çocuklar artık Kürtçe konuşamıyor, bu canavarın yüzünden. Bazılarının anneleri Kürdçe’den başka bir dil bilmediği hâlde, o çocuklar Kürdçe konuşamıyorlar.  Buna karşılık, Türkçe bilmeyen anne, Kürdçe bilmeyen çocuğuyla anlaşabiliyor. Herhâlde bu beceriyi de, dünyada Kürd anneleri ve Kürt çocuklarından başka kimse gösteremez. Diyarbekirli rahmetli Canip Abi’nin o güzel söylemiyle; “Wey mala minê!”

Asimilasyon Canavarı önceleri, Xarput, Meleti, Semsur (Adıyaman), Erzurum, Sivas ve Erzincan (İsmet Paşa’nın daha 80 yıl önce, “Korkarım Kürtlerin direnme merkezi olacak” dediği Erzincan) bölgelerindeydi. Oralar çoktan tamam. Şimdi, bu canavar, Erzurum üzerinden Serhed’e, Riha (Urfa) üzerinden Diyarbekir’e geldi, geçti; Şemdinli’ye bile ulaştı. Bu canavarı, yüz-yüz on yıl önce, “İttihat ve Terakki” adlı başka bir canavarın yarattığını söylerler. Onlara yol gösteren de, bir Kurt, bir Asena değil; karışık bir Kürd olarak bilinen Diyarbekir’li Mehmet Ziya imiş.

Hocam, siz Kürd olmadığınız hâlde, Kürdçe bilmediğiniz hâlde, bu dil meselesini hep dert edindiniz, Kürd çocukları Kürdçe konuşamadığı için dertleniyorsunuz. Fakat Kürdler, “Zimanê me, hebûna me ye (Dilimiz varlığımızdır)” dedikleri halde, bunun gereğini yapmıyorlar veya yapamıyorlar. Önceleri, bazıları “üst yapı”, “alt yapı” dedi; sonraları filan-bêvan (Türkçesi olmadığı için söyleyemiyorum) dediler; bazıları “Halkların kardeşliği” dedi, bazıları “Müslüman kardeşliği” dedi ama o güzelim dillerini yeterli derecede koruyamadılar. (Siz, Türkiye’de bu kardeşlik meselesinin de Kürtler için icat edildiğini söylüyorsunuz.)

Kürdlerin bazen, “Ana dilde eğitim istiyoruz”, “Ana dil haktır”, “Dilimizi verin” dedikleri de oluyor. Oysa kim onlara ne verecek, sen sendekini korumadıktan sonra. Elbette evde Kürdçe konuşmak iyi ama bu dili korumaya yetmez. Çocuklara Kürdçe isim vermek de güzel ama o çocuklar Kürtçe konuşmadıktan sonra ne anlamı var?  Üst politika yerine, bir dizi karmaşık kavramla ütopik mücadele yerine, ana dil mücadelesi daha öne alınırsa, Kürdler adına daha doğru olmaz mı? Elbette dili tam korumanın yolu, politik mücadeleyle, özgürleşmeyle olur. Fakat hayat kimseyi beklemiyor, işte canavar gelip, varlık sebebin olan dilini yutuyor. “Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı” (ki siz bu ‘kader’ sözcüğünü hiç sevmiyorsunuz, ‘gelecek’ diyorsunuz)  diye bir gerçeklik var. Kürdler de bir gün bu haktan yararlanacakmış! Oysa bilinmiyor ki, sizin de haklı olarak o çok dertlendiğiniz Uluslararası Anti Kürd Nizam bu ilkenin yanına, parantez içine, “Kürtler hariç” diye yazmış!…

Kürdler yüz yılı önce, Uluslararası Anti Kürd Nizam’ın da marifetiyle tarihi bir haksızlığa uğradılar. Yanlışları da olsa, hep aldanıp aldatılsalar da, dünyada örneği az olan bir özgürlük mücadelesi veriyorlar. Halkıyla, gençleriyle, liderleriyle büyük bedeller ödüyorlar. Buna rağmen, dillerini ve çocuklarını o canavardan koruyamadılar. (Güneydekiler canavarı Bağdat’a sürdüler, fakat onların da şimdi başka dertleri var.) Canavar, Kuzey’de son zamanlarda iyice azgınlaştı. Okulu, anaokulu, üniversitesi, televizyonu, sineması, interneti, hepsi ona yardımcı. Biz bu canavardan yakınırken, egemenler, hatta Kürdlere dost olduğunu söyleyen bazıları bile; asimilasyon değil, entegrasyon yapılıyor, bu canavar değil, koyun diyorlar! Bazıları da, “Ne zararı var, çocuklar Türkçe öğrenip medenileşiyorlar!” diyorlar. Peki, Ortadoğu’nun, Mezopotamya’nın kadim bir halkını asimile ederek yok etmek;  ahlaki mi, vicdani mi, insani mi? Birini köklerinden koparıp başka bir şekle sokma hangi dinde, hangi kitapta, hangi ideolojide var?  Medeniyet denilen şey bu mu? Ona da zaten “canavar” denmiyor muydu? Medeniyete Kürd diliyle de ulaşılamaz mı? 

Canavarın iyi tarafı olur mu? İnsanın özünü, ruhsal yapısını, etnik kimliğini, sosyal düşünce dünyasını ortadan kaldırıp, onu kendisi olmaktan çıkaran, başka bir varlık haline getiren, bir ucubeye dönüştüren, yozlaştıran asimilasyon iyi olamaz. Asimilasyon olmazsa “bölücülük” olur deniyor. Oysa Kürtler bölücülük yapmıyor, onlar zaten bölünmüş, birleştiricilik yapmak istiyorlar. Birlik beraberlik adına, tek tip insan yetiştirme heveslerine, şovenizm ve ırkçılık da karıştırılınca vahşi bir faşizm çıkıyor ortaya. “Tek, tek” diyerek, farklı olan her şeyi ortadan kaldırma hevesinde olanlar, güçlerine güvenerek bunu sürdürmek isteyebilirler. Ancak, “güçlülük” varsa, “haklılık” da vardır…

Hocam siz ömrünüzü Kürtlere verdiniz.  “Düşmanlarını sevindiren halk Kürdler” diyorsunuz. O kadar haklısınız ki, Kürdleri o kadar iyi tanıyorsunuz ki...  Ah Hocam, o gariban, cahil halka ne diyebilirim ki? “Kabahatin çoğu sende” demekte de zorlanıyorum. O kimsesiz halk, ne kadar fedakâr ve masumsa, işbirlikçileri de kadar hain ve onursuz.  Liderleri, önderleri, serokları, aydınları ise hep düşmanın güdümünde, aldanıyorlar, aldatılıyorlar. Hocam, bir de bu Kürt büyüklerinin, dünden bu güne, “Ez û ez” (Ben ve ben)” diye bir hastalığı var. Bazılarında, “Hesudî (çekememezlik, kıskançlık)” denilen maraza da var. Hastalık ve marazalar çok ama ulusal bilinç az. Ben duygusu, ulusal duygunun önüne geçince de sorun büyümüş. Dil ve asimilasyon meselesi de buna bağlı, bu yüzden de o canavar azgınlaşıyor.  Hep, “Kürdlerde ulusal bilinç eksikliği var.” diyorsunuz. Yine çok haklısınız Hocam, Kürtlerde tarih bilinci de yok. Tarih bilinci olmayınca, ulusal bilinç de olmuyor. Kürdlerde, “Tiştê çû, mede dû (Gidenin peşine düşme)” diye bir söylem var. Bazı yerde çok yerinde bir söz ama “tarihini bilme, tarihini merak etme” şeklinde anlaşılıyorsa yerinde değil. Şu bir gerçek ki, Kürdler,  tarihlerinden uzaklaştırılmış, kendilerini tanımıyorlar veya yanlış tanıyorlar. Kendini tanımamak, bilmemek büyük bir eksiklik; kendini başkalarından öğrenmek, yanlış öğrenmek ise felaket. Kürtler, kendilerini tanımamakla, o harika dillerini bilmemekle felaketi yaşıyorlar bugün. Wey li min!

Her şeye rağmen, umut var mı? Elbette var, hep var. Birkaç gün önce seksen yaşına basan siz Hocam, hâlen mücadelenizden bir adım geri atmıyorsanız, her gün bir yerdeyseniz, bizimle omuz omuza kitaplarınızı imzalıyorsanız, anıt gibi duruyorsanız, umut vardır. Sizin bu onurlu duruşunuzu gören Kürtlerin burunları yanacaktır; yanıyor da, utanıyorlar da. Her şeye rağmen, canı pahasına, özgürlüğü için mücadele verenler, zindana aldırış etmeyerek politik mücadele verenler var; susmayanlar var ve dillerini asimilasyon canavarının elinden kurtarmak için çalışanlar var. Şu anda Kuzey Küdleri içinde yüzlerce kişi, çok zor şartlarda da olsa, Kürdçe diliyle edebiyat yapıyor, Türkçe de olsa, Kürd kültür ve tarihiyle ilgili araştırmalar yayımlıyor. Şimdilik Kürtçe yazanların okuyucusu az olsa da, asimilasyon canavarına rağmen, cilt cilt Kürdçe kitaplar yayımlanıyor. Ne kadar güzel; sizin kitaplarınızın çoğu da, vakfın(m)ız tarafından Kürtçeye çevrildi.

Ey Kürdler, her şeyi bir yana, öncelikle şu asimilasyon canavarını durdurun…

Tu her hebî Smaîlê Dergûşvan, tu her bijî Xoceyê Zêrîn.

Minnetle, en derin saygılarımla Sarı Hoca...

Na xebere 2802 rey wanîyaya
No nuşte hema şîrove nêbîyo.