zazaki.net
26 Nîsane 2024 Îne
Girdîya Karakteran : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
29 Temmuze 2015 Çarşeme 18:49

Beşikçi Hoca'yla Son Gelişmeler Üzerine

İsmail Beşikçi

Merhaba Hocam son gelişmelere ilişkin düşüncelerinizi öğrenmek istiyoruz. Bundan dolayı size iki soru gönderiyorum. Eğer sorularıma cevap verirseniz memnun olurum.

Saygılarımla…

Aso Zagrosî

* * *

IŞİD’ın ortaya çıkmasından sonra Sykes-Picot antlaşması de-facto işlevsiz kaldı. Kürdler için kendi bağımsız devletlerini kurmak için tarihsel bir aşamada geçiyoruz. Sizce Kürd siyasal güçleri var olan süreci doğru okuyormu? Eğer doğru okumuyorlarsa ne yapmalılar?

Sykes-Picot fiili olarak çoktan hükmünü yitirmiştir. İŞİD bunu bir defa daha göstermiştir. Bugün, artık Irak diye, Suriye diye bir devlet yoktur. Bugün, Sykes-Picot’un kurduğu Lübnan çok zayıf bir devlettir. 1948’de, İsrail’in kurulmasıyla, Sykes-Picot’un kurduğu Filistin mandası (Filistin sömürgesi) zaten çökmüş, tarihten silinmişti. 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde çizilen sınırlar, Kürt hak ve özgürlükleri de dikkate alınarak yeniden çizilecektir. Irak’daki ve Suriye’deki Sünni Arapların durumunun da dikkate alınacağı açıktır.

Bütün bunlara rağmen Kürtlerin önemli bir kısmının süreci doğru okudukları kanısında değilim. “Irak’ı demokratikleştireceğiz”, "Suriye’yi demokratikleştireceğiz” süreci yanlış okumadır. 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde kurulan ve Kürdlere/Kürdistan’a statü vermeyen uluslararası statüko yoğun bir şekilde eleştirilmelidir. Bu, anti-Kürd bir uluslararası statükodur. Bu çerçevede, başta Büyük Britanya ve Fransa olmak üzere batılı devletler, batı üniversiteleri, batı basını, batılı insan hakları kurumları vs. yoğun bir şekilde eleştirilmelidir. Sovyetler Birliği, elbette eleştiriden uzak tutulamaz.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, dünyanın siyasal çehresinde çok büyük değişiklikler olmuştur. Örneğin, Afrika’daki sömürgeler teker teker bağımsızlık kazanmıştır. Ama, Kürdlere/Kürdistan’a statü vermeyen anti-Kürd uluslararası nizamda herhangi bir değişiklik olmamıştır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun, 14 Aralık 1960 tarihli ve 1514 sayılı, Sömürge Ülkelere ve Halklara Bağımsızlık Tanıma Bildirgesi, iç sömürge Kürdistan’da neden uygulanamamıştır, konusu üzerinde düşünmek gerekir. Kaldı ki Kürdistan sömürge bile değildir. Sömürgelerin sınırları olur ve örneğin, “Fransız sömürgesi Cezayir”, “İngiliz sömürgesi Hindistan”, "Portekiz sömürgesi Angola" vs. denir. Kürdistan’da böyle bir durum var mı? Kürdler ve Kürdistan, bölünmüş, parçalanmış, Paylaşılmış, her bir parçası da farklı farklı devletler tarafından ilhak edilmiştir.

1920’lerde, Kürd devleti kurma kolaydı. Günümüzde o kadar kolay değil. Ama insanlar, bu konularda, kendi kafalarındaki karakolları yıkabilmelidir. Kaflardaki karakolları sadece devletler kurmuyor, örgütler de insanların kafasına karakollar kurabiliyor. Özgür düşünceyi geliştirmek, bu karakolları yıkmak önemli olmalı.

1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde kurulan ve Kürdlere/Kürdistan’a statü vermeyen, Kürdleri, Kürdistan’ı bölen, parçalayan, paylaşan, anti-Kürd uluslararası nizam, bu nizamın, 1945'den sonra, neden hiçbir değişikliğe uğramadan aynen sürdürüldüğü konuları yoğun bir şekilde eleştirilmeli.
1920’ler, Kürdlerin/Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması, paylaşılması… Kürdlerin, Kürdistan’ın üçüncü paylaşımı… Bu ne demek? Bu, Kürdlerdeki çok büyük bir zaafa işaret eder. Bu zaaf dolayısıyla, hasım güçler, Kürdleri/Kürdistan’ı bölüyor, parçalıyor, paylaşıyor, onları, kendi ulusal çıkarları doğrultusunda seferber ediyor. Bu zaafın, bilincinde olmak, zaaflardan arınmak da önemli olmalı.

Türk devletinin Güney Kürdistan’a yönelik saldırıları ve Batı Kürdistan’a karşı girişimleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Kürdler bu tip saldırılara karşı ne yapmalılar? Kuzey Kürdistan’da barış süreci diye bir şey oldu mu? Olmuşsa bu gelişmeler ardından akıbeti nasıl olacak?

Türk Devleti, Kürdlerin herhangi bir parçada, Kürdlerin bir statü elde etmelerine karşıdır. Bunu, engellemeye çalışmaktadır. 1990’larda Güney Kürdistan için de “neye mal olursa olsun” gibi söylemleri vardı. Kanımca, yakın bir zamanda, Kürdistana Rojava’yı da tanımak durumunda kalacaktır.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Türkiye ile kurduğu ticari İlişkiler söz konusudur. Bu ilişkiler korunmalı, geliştirilmelidir. Kürdistan Bölgesel Yönetimi, KCK ile Türkiye arasında arabuluculuk yaparak saldırıları önlemeye çalışmalıdır. KCK, artık, silahlı mücadeleye değil, siyasete öncelik vermeye gayret etmelidir.

Türkiye’de “barış süreci” yaşanmadı. Çatışmasızlık durumuna “barış süreci” demek doğru değil. Devletin “barış”tan anladığı, Kürdlerin hiçbir şey istemeden devlete teslim olmalarıdır. "Kürdlere gerekli olan şeyleri devlet bilmektedir, bunları da zaten vermektedir.”

IŞİD’e silah araç-gereç olarak en çok destek veren Türk devletidir. Son günlerde IŞİD’e karşı mücadelesi, kanımca, uluslar arası koalisyon güçlerinin isteği ile olmuştur. Bununla beraber, devletin en çok saldırdığı yine Kürdler olmaktadır.

Bugün Kürdler, dünya uluslar ailesinin eşit bir ferdi olmanın çabası içinde olmalıdır. Halbuki Kürdler bugün dünya uluslar ailesinin eşit bir ferdi olması bir tarafa bu ailenin bir üyesi bile değildir. Bu bakımdan Güney Kürdistan’daki devletleşme süreci desteklenmelidir. Bu çerçevede, Güney Kürdistan’da yapılması gereken çok iş olduğu da biliniyor. Ordunun, kurumların tekleştirilmesi, çok önemlidir. Siyasal partilere bağlı ordularla, partilere bağlı kurumlarla devletleşme olmaz. Para-banka işlerinin düzene sokulması, verginin geliştirilmesi, tarıma, hayvancılığa, turizme önem verilmesi yine önemlidir.

Kürdler arasında barışın kurulması ve geliştirilmesi çok önemlidir. Barış, kardeşlik, önce Kürdler arasında kurulmalıdır. Türk soluyla ittifak kurmanın, Suriye ille, Irakla, İranla ittifak aramanın Kürdler için hiçbir yararı yoktur. Kürdler arasında ittifak başta devleti rahatsız eder. Bu, devletin engelleyeceği bir süreçtir. Ama, Kürlder için yaşamsal olan budur. Örneğin, Türk soluyla ittifak Türk devletini güçlendirmekten başka bir sonuç vermez.

Kürd dilini, Kürd kültürünü geliştirmek, yaşamak vazgeçilmez olmalıdır. Aileler çocuklara Kürd dilini aktarmalıdır. Kendi kendini yönetim, kendi geleceğini belirleme hakkına sahip olma önemlidir. Kürd diliyle eğitim ihmal edilmemesi gereken bir süreçtir. “İlkel milliyetçilik” gibi kavramları terk etmek gerekir. “İlkel milliyetçilik” Kürdi, Kürdistani bir kavram değildir. Bu devletini resmi ideolojini, Kürdleri tanımlarken kullandığı bir kavramdır. Yüz yıla yakın bir zamandır, devleti Kürdllerin her kurumunu ilkel görmüştür. Kürd dilini, Kürd kültürünü, Kürdlerin yaşam biçimini, giyimini-kuşamını, yemesini-içmesini, her şeyini ilkel görmüştür. Böyle anlatmıştır. Kürdlerin de Kürdlere karşı devletin bu kavramları kullanması yanlıştır. Devletin, Kürdler için bu kavramları sık sık kullanması asimilasyon için de çok elverişli bir ortam-yaratmaktadır. Bu çerçevede, devlet, Kürdlerin şu şekilde düşünmesinin tavır-davranış sergilemesini istemektedir. “Bu ilkel şeylerden arınayım, Kürtlükten uzak kalayım, Türk olayım, Türkleşeyim, adam olayım…”

___________

Kaynak: http://alayekiti.com/?p=1674

Na xebere 3309 rey wanîyaya
No nuşte hema şîrove nêbîyo.