zazaki.net
19 Nîsane 2024 Îne
Girdîya Karakteran : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
25 Temmuze 2011 Dişeme 18:56

Türk-İslam Sentezi ve Kürd Sorunu

İsmail Beşikçi

Araplar, Türkler ve Farslar İslam’ı her zaman, kendi milli çıkarları doğrultusunda kullanmışlardır. İslam’ın korunması, geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması değil, kendi milli çıkarlarının korunması ve geliştirilmesi, İslam’ın bu çerçevede kullanılması birinci planda tutulmuştur. İslam’ı koruyan ve geliştiren, kendi milli çıkarlarına araç etmeyen tek halk, tek millet kanımca Kürdlerdir.

Fethullah Gülen hareketi dinsel görünümlü bir Türk milliyetçiliği hareketidir. Fethullahçılığın temel amacı Türk milliyetçiliğini korumak, geliştirmek, yükseltmektir. İslam’ı korumak ve geliştirmek daha sonra gelmektedir.

Bir Türk’ün Türk milliyetçisi olması, Türk dilini, Türk yurdunu sevmesi, dünyada Türklüğü koruma ve geliştirme duyguları ve düşünceleri içinde olması doğal bir durumdur. Ama Türk milliyetçiliğinin, başka halkların milli haklarının kullanılmasını engelleme doğrultusunda kullanılması sorun yaratan bir durum ortaya koymaktadır. Bu yazıda bu durum irdelenmeye çalışılacaktır.

Bugün, Türkiye’nin en önemli sorunu Kürd sorunudur. İç politikayı da dış politikayı da belirleyen sorun Kürd sorunudur. Kürd sorunu geçmişte de belirleyici bir sorundu. Fakat o zamanlar bu durum ifade edilmiyordu. Günümüzde artık, devlet ve hükümet yetkilileri de bu durumu açıkça ifade ediyor. Kürdlerde milli hareketin artık önlenemez, durdurulamaz bir aşamaya gelmiş olmasından dolayı, devlet ve hükümet de böyle bir söylem geliştirme gereğini duymaktadır.

Devletin ve hükümetin Kürd sorunu bağlamında en önemli politikası asimilasyondur. İttihat ve Terakki’den beri en önemli politika asimilasyondur. Kürdleri Türklüğe asimile etmek, Türk Devleti’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin genlerine işleyen bir politikadır. Bu, İttihat ve Terakki’den beri tasarlanan, uygulanan bir politikadır. Cumhuriyet’den beri bu politika daha kararlı ve sistematik bir şekilde uygulanmaktadır. Kürdlerin Türklüğe asimilasyonu, Türk milliyetçiliğinin vazgeçilmez bir amacı olmuştur.

Son bir- iki yıldır, Gülen Hareketi’nin de belirli bir Kürd açılımı yaşadığı gözlenmektedir. Artık, Kürd halkı ve Kürd dili inkâr edilmemektedir. Ama bireysel hakların dışında kolektif haklar da tanınmamaktadır. Kürdlerin asimilasyonu sürecinde devlet ve hükümet politikaları yönünde yer alması, Gülen Hareketi’ni belirleyen önemli bir boyuttur. Belirli bir açılım vardır ama bu temel boyut değişmemektedir. Asimilasyonu devam ettiren, ilerleten, Kürdçe eğitimin, Kürdçe mecburi eğitimin olmamasıdır.

Resmi ideoloji başta Türk milliyetçiliğini korumayı, geliştirmeyi amaçlamaktadır. Din, İslam, bu anlayışı güçlendiren, en temel ayak olarak değerlendirilmektedir. Türk-İslam Sentezi bu anlayış çerçevesinde oluşmaktadır.

Kürdlerin Türklüğe asimilasyonu konusunda, devletin yanında yer alan, devlet politikalarını destekleyen, teşvik eden, Türk milliyetçiliği yanında yer alan grupların başında, Fethullahçı hareket yer almaktadır. Kürdlerin Türklüğe asimilasyonu konusunda, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile, Atatürkçü Düşünce Derneği ile Fethullah Gülen hareketi arasında hiçbir fark yoktur. Bütün bu gruplar Türk milliyetçiliği anlayışı doğrultusunda hareket etmektedirler. Bunun, Kürdlerin milli hakların yaşama geçmesini engelleme, asimilasyonu sürdürme gibi bir anlamı da vardır.

Dinsel duyguları, dinsel kurumları geliştirerek Kürdleri oyalama, asimilasyonu bu yolla gerçekleştirme, devletin önemli bir politikasıdır. Kürd bölgelerinde, Kur’an kurslarının, İmam-Hatip Okulları’nın, medrese benzeri kurumların yaygınlaştırılması bu anlayışı bir gereği olarak yaşam bulmaktadır.

 

Bediüzzaman Said-i Kürdi

Gülen Hareketi’nin, Bediüzzaman Said-i Kürdi’nin, eserlerine, düşüncesine, yaklaşım tarzının incelenmesi ufuk açıcı olacaktır. Türkiye’de Nurculuk akımı, Bediüzzaman Said-i Kürdi’nin düşüncelerine, Risale-i Nur kitaplarına göre oluşmaktadır. Ama Türk Nurcular, Said-i Kürdi’nin düşüncelerini tahrif etmekten çekinmemektedir. Türk Nurcular, Said-i Kürdi’nin özellikle Kürd toplumuna ilişkin düşüncelerini ya sansür etmekte veya tahrif etmektedirler. Bediüzzaman Said-i Kürdi’nin kitapları yayımlanırken, Kürdlere ilişkin yazılar, yazılardaki bölümler ya sansür edilmekte veya tahrif edilmektedir.

Bu tutum üzerine, Kürd Nurcular, Said-i Kürdi’nin yazılarını kitaplarını olduğu gibi basma gereğini duymuşlardır. 1990’da Tenvir Neşriyat, Med-Zehra Yayıncılık’da, İçtimai Reçeteler adı altında iki ciltlik bir kitap yayımlamıştır. Aynı kitap, 2004 yılında, biraz daha genişletilerek, Zehra Yayıncılık tarafından, tek cilt olarak İçtimai Dersler adı altında yeniden yayımlanmıştır. Bu kitaplarda, Said-i Kürdi’nin, 1908, 1909, 1910 yıllarında, kaleme aldığı, Kürdlere, Kürd toplumuna ilişkin düşünceleri, duyguları yer almaktadır.

Bediüzzaman Said-i Kürdi, 1907 yılında, Sultan Abdülhamid’e, Medresetü’z Zehra isimli bir eğitim projesi sunmak için İstanbul’a gidiyor. Said-i Kürdi bu okulun dili için, “Arabi vacib, Kürdi caiz, Türki lazım kılmak gerekir” diyor. (Münazarat, İçtimai Reçeteler II, s. 80, İçtimai Dersler s. 141)

“Arabi vacib, Kürdi caiz, Türki lazım kılmak” nasıl “Arabi farz, Türki vacib, Kürdi caiz”e dönüştürüldü?

“Fethullah Gülen Perspektifinden, Bediüzzaman Said-i Nursi ve Risale-i Nur” çevresi ise, “Güneydoğu Problemleri ve Bediüzzaman’ın Medresetü’z Zehra Projesi”nde, “Arapça farz, Türkçe vacib, Kürtçe caizdir” deniyor.

Fethullah Gülen ve çevresi, Bediüzzaman Said-i Kürdi’nin düşüncelerini, eserlerini, sansür eden, tahrif eden bir gruptur. Bu tutuma ilişkin olarak yukarıdaki olguyu irdelemeye çalışacağım.

Farz, İslam’da yapılması zorunlu olan anlamındadır. Vacib de, zorunluluk ifade etmektedir. Ama bu zorunluluğun farz da olduğu gibi güçlü bir anlamı yoktur. İkinci derecede bir zorunluluk.

Said-i Kürdi Medresetü’z Zehra’da, “Kürdçe caizdir” diyerek bu okulda geçerli dili, eğitim dilinin Kürdçe olduğunu vurgulamaktadır. Arapça elbette öğrenilmelidir, Tükrçe de devletin resmi dili olduğu için öğrenilmesi lazımdır.” diyor. Zaten Kürd Medreselerinde de eğitim fiili olarak böyle yapılmıyor mu? Zaten Said-i Kürdi 1908’lerdeki çeşitli yazılarında bu durumu açıkça ifade etmektedir.

Fethullah Gülen ve çevresi ise, caiz kelimesine, “Kürdçe olsa da olur, olmasa da olur, isteyen evinde konuşsun…” şeklinde bir anlam yüklemektedir. Dikkat edilirse, “Fethullah Gülen perspektifinden Bediüzzaman Said-i Nursi ve Risale-i Nur” çevresi bu sıralamayı ters yüz etmektedir.

Bediüzzaman Said-i Kürdi, “Arapça vacib, Kürdçe caiz, Türkçe lazımdır” derken, Gülen cemaatı bunu, “Arapça farz, Türkçe vacib, Kürdçe caiz”dir şeklinde tahrif etmektedir. Said-i Kürdi, “Türkçe lazımdır” derken, buna, “Türkçe devletin resmi dilidir. Öğrenilmesi lazımdır” şeklinde bir anlam yüklemektedir. Gülen cemaati ise, hem sıralamayı değiştirmekte,  hem de Türkçe’yi zorunluluk belirten vacib kelimesi ile anlatmaktadır. Caiz sözcüğünü ise, olsa da olur, isteyenler evlerinde konuşsunlar…” biçiminde dile getirmektedir. (http://www.fethullahgulen.info/moduller/index.php?tid=11&bolum=bediuzzaman)

Türk din adamlarının, bu arada Gülen Cemaatı’nın da Türk milliyetçisi olması doğaldır. Ama Türk milliyetçisi tutumlarının Kürdlerin aleyhine kullanılması, bunun için de Said-i Kürdi’nin eserlerinin, düşüncelerinin sansür edilmesi, tahrif edilmesi sağlıklı bir tutum değildir.

Selami Can, Fetullahçıların bu tutumunu eleştirmektedir. “Vacib dille Olimpiyad, Farz dille Kürd’e Kıyak, Caiz Dille Lak lak” yazısında, bu sansürcü, tahrifçi tutumu ayrıntılı bir şekilde eleştirmektedir. (www.nasname.com  23 Haziran 2011)

Bu yazı üzerine sitede pek çok yorum geliştirilmiştir. Ali isimli izleyici, Fethullah Gülen’i, “Farz dili neden kendi okullarında uygulamıyorsun?” diye eleştirmektedir.

 

Diyanet İşleri Başkanlığı ve Kürd sorunu

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da böyle bir tutumu vardır. Örneğin, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayımlanan İslam Ansiklopedisi’nde, Kürdler maddesi yer almamaktadır. Ansiklopedinin şimdiye kadar (Temmuz 2011) 39 cildi yayımlanmıştır. Kürdler maddesi 27. cilde yer alması gerekiyordu.

Bu tutum, resmi ideolojinin inkârcı tutumunun aynen benimsendiği anlamına gelmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı Kürd bölgelerine irşad heyetleri göndererek sahte “kardeşlikler” ileri sürerek Kürdlere, milli haklarını unutmalarını, Türkleşmelerini salık vermektedir. Kürd bölgelerine gönderilen imamlarda da bu nitelikler aranmaktadır. Bütün bunlardan dolayı, Barış ve Demokrasi Partisi’nin, devletin imamlarının değil, kendi imamlarımızın arkasında namaza duralım, çağrısı yerindedir.

 

Sızıntı Dergisi’nde Bediüzzaman

Bu arada, Haziran 2011 tarihli ve 389 sayılı Sızıntı Dergisi’nin kapağı üzerinde de durmak gerekir. Dergi, kapakta Said-i Kürdi’ bir resmini kullanıyor. Said-i Kürdi elinde Türk bayrağı sefere çıkıyor. Bu da tahrifatın sürdürüldüğü anlamına geliyor.

Said-i Kürdi’nin, 1908, 1909, 1910… yıllarında, Said-i Kürdi imzasıyla yayımladığı yazılar, Türk Nurcuların sitelerinde yer almamaktadır. Risale-i Nur’ları yayımlayan Türk Nurcular yayınlarında bu yazıları sansür etmektedir. Bu yazıların bazılarını şu şekilde belirtmek mümkündür.

·         Hamidiye Alaylarına Dair Beyan-ı Hakikat, Şura-yı Ümmet, 19 Kasım 1908, İçtimai Dersler, s. 505-506

·         Kürdler Yine Muhtaçtır, Şark ve Kürdistan, Sayı, 2 Aralık 1908 İçtimai Dersler, s. 507-508

·         Ey Kürd Topluluğu, Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi, Sayı 2, 12 Aralık 1908, İçtimai Dersler, s. 509-510

·         Kürdler Neye Muhtaç?, Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi, Sayı 2, 12 Aralık 1908, İçtimai Dersler, s. 511-512

·         Bediüzzaman Said-i Kürdi’nin Mebusan’a Hitabı, Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi, Sayı 3, 19 Aralık 1908, İçtimai Dersler, s. 513- 517

·         Bediüzzaman Molla Said-Kürdi’nin, Mebusan’a Hitabı, Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi, Sayı 4, 26 Aralık 1908, İçtimai Dersler, 518-523

·         Nutk-u Sabıkın Neticesi, Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi, 9 Ocak 1909, İçtimai Dersler, s. 524-527

·         İfade-i Meram, Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi, Sayı 6, 9 Ocak 1909, İçtimai Dersler, s.528-5

·         Hakikat, Volkan Gazetesi, 10 Mart 1909, İçtimai Dersler, s. 531-532

·         Bediüzzaman Said-i Kürdi’nin, Fihriste-i Makasıdı ve Efkarının Programıdır, Volkan Gazetesi, Sayı 83-84, 24 Mart 1909, ;İçtimai Dersler, s. 537-544, İçtimai Reçeteler II, 269-276

·         Reddü’l Evham, Volkan Gazetesi, Sayı 90-91, 31 Mart 1909, İçtimai Dersler, s. 547-553

·         Ziya-yı Hakikat, Volkan Gazetesi, Sayıı 97, 7 Nisan 1909, İçtimai Dersler, s. 554-559 İçtimai Reçeteler II, 276-281

·         Leman-ı Hakikat ve İzale-i Şübehat, Volkan Gazetesi, 29 Mart 1909, İçtimai Dersler, s. 560-570, İçtimai Reçeteler, II, s. 281-290

·         Asker Kardeşlerime, Serbesti Gazetesi, 18 Nisan 1909, İçtimai Dersler, s. 572, İçtimai Reçeteler, s. 292

·         Kürdler ve Osmanlılık, İkdam Gazetesi, Sayı 8273 7 Mart 1920, İçtimai Dersler, s. 577 İçtimai Reçeteler II, s. 301-302

·         Kürdler ve İslamiyet, Sebilürreşad Dergisi, 17 Mart 1920, İçtimai Dersler, s. 578-580, İçtimai Reçeteler II s.303-305

Kürdler ve Osmanlıık ve Kürdler ve İslamiyet yazıları 1920 de yazılmış yazılardır. Bu yılda da Said-i Kürdi imzasının kullanılması dikkate değer.

 

Zehra Vakfı Başkanı İzzettin Yıldırım

Zehra Vakfı, Bediüzzaaman Said-i Kürdi’yi, eserlerini, düşüncelerini, olduğu gibi, yani sansürden arındırarak, kamuoyuna, bu arada Kürd kamuoyuna ulaştırmaya çalışmaktadır. Zehra Vakfı’nın ve vakıf başkanı İzzettin Yıldırım’ın bu girişimleri, Kürd karşıtı çevreleri rahatsız etmiştir. Zehra Vakfı’na Vakıf Başkanı İzzettin Yıldırım’a karşı tasarlanan operasyonlar bu ortamda yaşam bulmuştur.

Zehra Vakfı Başkanı İzzettin Yıldırım, 29 Kasım 1999’da, Hizbullahçılar tarafından, İstanbul’da, Fatih’deki bürosundan alınarak kaçırıldı. 17 Ocak 2000’de, Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu, Hizbullah’a karşı yürütülen operasyon sırasında, Beykoz’da, emniyet birimleri tarafından öldürüldü. Bu olaydan iki gün sonra, İzzettin Yıldırım’ın domuz bağıyla öldürülmüş bedeni, sorguya ilişkin görüntüleri içeren kaset, Elazığ’da bir hücre evinde bulundu.

Hizbullah’ın, PKK’nin Kürd toplumundaki etkinliğini kırmak için, devlet tarafından kurulup eğitildiği biliniyor. Hizbullah’ın dağdaki PKK’ye karşı değil, şehirlerdeki Kürd Yurtseverlerine karşı mücadele ettiği, Kürd Yurtseverlerini, gündüz vakti, enselerinden tek kurşunla katlettiği de biliniyor. Zehra Vakfı Başkanı İzzettin Yıldırım’ın, kaçırılmasını, sorgulanmasını, katledilmesini bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Bu olayın Gülen Cemaatı tarafından nasıl değerlendirildiğini irdelemek ufuk açıcı olabilir.

 

Bediüzzaman’a Eleştiri

Bediüzzaman’ın özgürlükçü bir kişi olduğu, temel niteliğinin bu olduğu vurgulanmaktadır. “Hür Adam” isimli bir filmi de yapılmıştır. Bu anlayışa iki temel eleştiri getirmek mümkündür. 1915 Ermeni soykırımına karşı Said-i Kürdi’nin küçücük bir tepkisi olmamıştır. Hâlbuki soykırımın, tehcirin en hararetli günlerinde, Said-i Kürdi, Erzurum, Pasinler Cephesi’nde, tabur imamıdır. O yıllarda alay müftülüğü, tabur imamlığı resmi kurumlardır. Alay müftülüğünün binbaşılık, tabur imamlığının yüzbaşılık gibi bir karşılığı da vardı. Said-i Kürdi, 19 Şubat 1916’da Ruslara esir düşmüş, Sibirya’da bir esir kampına konulmuştur. 1917’de Bolşevik devrimi sırasında meydana gelen karmaşadan yararlanarak esir kampından kaçıp esaretten kurtulmuştur. Ermeni soykırımına karşı hiçbir tepki göstermemesi onun, özgürlükçü tutumuyla, “hür adam” niteliğiyle bağdaşmamaktadır.

Ubeydullah Nehri, 1880’lerde, Osmanlı’ya ve İran’a karşı, ayaklanma tasarlarken, Hakkâri çevresindeki Hristiyanlarla Ermenilerle ve Nasturilerle-Süryanilerle, iyi ilişkiler geliştirmeye çalışmıştı. Bedirhan Bey’in, 1843 ve 1846’da, Nasturileri ezme politikası yanında, Ubeydullah Nehri’nin dikkate değer bir tutum içinde olduğu gözlenmektedir.

1915’de Ermenilere ve Süryanilere soykırımın yoğun bir şekilde devam ettiği günlerde, Mardin’de, Fethullah isimli bir din adamı, çevresindeki Kürdlere, Hristiyanlara, Ermenilere ve Asuri-Süryanilere dokunmamalarını, İttihatçı direktiflere uymamalarını ısrarla salık vermiştir. Ubeydullah Nehri’nin ve din adamı Fettullah’ın bu tutumları karşısında, Bediüzzaman’ın tutumunun sorgulanması gerekir.

İkinci eleştiri, Cumhuriyet’le birlikte başlayan Kürd direnişlerine karşı, Said-i Kürdi’nin bir tepki vermemesidir. Kürdler bu kadar eza-cefa içindeyken, buna bir tepki verilmemesi “hür adam” niteliğiyle çelişmektedir. Bu, artık, Said-i Kürdi’nin, Said-Nursi olmaya başladığı dönemdir. Bu, ayrı bir konudur. Bu yazıda ele alınacak bir konu değildir. Bu yazıda, Said-i Kürdi’nin, 1908, 1910’larda, Kürdlere ilişkin yazılarının, Türk Nurcular tarafından nasıl sansür ve tahrif edildiği konusu irdelenmektedir.

Na xebere 5126 rey wanîyaya
ŞÎROVEYÎ
Sadıq
Mehmd Ali
Öncelikle böyle güzel bir Makale kaleme aldığı için sayın hcamıza teşekkür ederim. Çok güzel tesbitlerde bulunmuş, düşüncelerimize tercüman olmuş. Ancak Bediüzzaman Said-i Kurdi Hakkındaki görüşlerini haksız buluyorum. Said-i Kurdi'nin eleştirilemez olduğunu söylemiyorum. Her insan gibi O da eleştirilebilir elbet. Ama birini eleştirirken onı kendi şartlarında eleştirmek gerekir. Sayın Hesen Hişyar' ın da yorumunda belirttiği gibi, Sevdiğimiz ve çok değer verdiğimiz, sayın Hocamız İçtimai Dersler kitabını dikkatle tetkik ederse bu eleştirilerinin haksız olduğunu anlayacaktır kanaatindeyim. Sayın Hocama saygılar...
28 Temmuze 2011 Panşeme 08:34
îraz daha dikkatli okuma
Hesen Hîşyar
Öncelikle bu yazı için yazara teşekkürler. Ancak şunu belirtmeden de bir şeyler eksik kalacak. Bediuzzamanın eserlerine sansür uygulandığını dile getitiren yazar sansürsüz baskı olan İçtimai Dersler'de Ermenilerle ilgili meseleyi okumamış ve bununla da yetinmeyerek Bediuzzaman'ın Ermeni meselesi konusunda duyarsız kaldığını iddia etmektedir. Halbuki Bediuzzaman bu eserinde 1913'te İttihad ve Terakki hükümetinin Ermeniler'i 'toptan varlık sahnesinden silme' veya diğer tabirle 'soykırım' hazırlığında olduğunu deşifre etmiş ve bu hususta da Kürdler'i uyarmak için İstanbul'da ve Kürdistan'daki Kürdler'i uyarmak için bir dizi toplantılar yapmış ve halkı hassas davranmaya teşvik etmiştir. Bununla da yetinmediği gibi böyle bir cinayetin meşru hiçbir delilinin olmadığını, ne dinen ne de dünyevi açıdan bunun kabul edilemeyeceğini ifade etmiştir. Ardından da böyle bir cürüme iştirak ederlerse istikbalde kendilerinin de böyle bir mezalime düçar olabileceklerine dair öngörüde bulunmuştur.
Öte yandan 1. Dünya savaşında Ermeniler'e karşı yürütülen kıyımlara mani olmuş ve Bitlis bömlgesinde bir grup Ermeni kadın, çocuk ve yaşlıyı kıyımdan kurtararak Rus ordusunda görevli Ermeni bir subaya teslim etmiştir. Nitekim Ruslar'a esir düştüğü dönemde esaretten kurtulmasına da bu subay yardımcı olmuştur. Bu olay Hasan Hişyar Serdi'nin Görüş ve Anılarım isimli kitabında anlatılmaktadır.
Cumhuriyet dönemindeki Kürd kıyamlarına karşı duyarsız olduğu yönündeki eleştirinin de konuyla ilgili yetersiz malumattan ileri geldiği kanaatindeyim. Sayın yazar Şeyh Said ve arkadaşlarının kıyamı cereyan ettiği dönemde Bediuzzamanın nerede olduğunu ve ne ile meşgul olduğunu, niçin sürgüne gönderildiği konusunda bilgi sahibi değil, sanırım. Bunun yanısıra hayatının ilerleyen dönemlerinde Dersim hadisesi ile ilgili olarak da fiilen tecritte bulunmasına rağmen kaleme aldığı mektuplardan haberdar değil galiba. Bu konuda yazarı biraz daha fazla dikkat ve titizliğe davet ediyorum. Herşeye rağmen güzel bir yazı olmuş. Eline yüreğine sağlık.
27 Temmuze 2011 Çarşeme 12:36