zazaki.net
08 Oktobre 2024 Sêşeme
Girdîya Karakteran : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
05 Êlule 2013 Panşeme 12:42

"Kürdistan'ın Kurulması Vahim Bir Sonuçtur!"

Roşan Lezgîn

Filistin devlet başkanı Mahmut Abbas, yaptığı açıklamada "ABD, Suriye’ye saldırırsa, bu Esad’ın düşmesine ve bir Kürdistan devleti kurulması gibi vahim bir sonuç ortaya çıkaracaktır" dedi.

Türk devletinin, İran’ın, Irak ve Suriye Araplarının Kürt devletinin kurulmasına karşı olmaları büyük bir haksızlık olmasına rağmen anlaşılır bir durumdur. Ama Filistinlilerin, en yetkili ağızdan “Kürt devletinin kurulmasının” kalkıp böylesine yüksek perdeden “vahim bir sonuç” olarak belirtmesi ve karşı çıkmasının nedeni nedir?

Bundan sonra biz Kürtlerden herhangi birisinin, herhangi bir grubun şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da yine kalkıp Filistin davasına sahip çıkması, Filistinlilere kardeşlik dayanışmasında bulunması normal bir durum veya ahlaki olur mu acaba?

Irak faşist-ırkçı Baas rejimi, İsrail baskısından kaçıp Irak’ta yaşayan Filistinlileri de kullanarak, 1988 yılında yürüttüğü “Anfal Soykırımı”nda, çok kısa bir sürede 200 bine yakın, en az 180 bin masum Kürdü vahşice katletti. En son 16 Mart 1988 tarihinde Halepçe’ye atılan kimyasal gazlarla beş bin Kürt bir günde katledilirken, bir gazeteci FKÖ başkanı Yaser Arafat’a “Halepçe’de işlenen insanlık suçu için ne düşünüyorsunuz?" diye sorduğun da Arafat, "Bu durum, Irak'ın iç işleriyle ilgili bir durum, Irak’ın iç işlerine saygı duyuyoruz" diye cevaplamıştı.

Faşist-ırkçı, zalim Baas rejimi döneminde, özellikle Kürt şehirlerindeki cezaevlerinde “Kadınların şerefine tecavüz odaları” vardı. Iraklı yazar Kenan Makiye, Türkçeye de çevrilen “Vahşet ve Sessizlik” (Avesta Yay. 2003) adlı kitabında bu durumu anlatıyor. Faşist Irak güçleri, ele geçiremedikleri Kürt Pêşmergesinin karısını, kızını; Kürt kadınlarını rehin alıyordu. Bu kadınların “Tecavüz Odaları”nda namusları kirletiliyordu. Ve özellikle bu görev, Irak’ta yaşayan Filistinlerce ifa ediliyordu. Bu “Tecavüz Odaları”, 1990’daki Kuveyt işgali sırasında Kuveytli kadınlara yönelik de uygulandı. Kuveytli bakire kızların kanıyla Oda duvarlarına “Özgür Filistin” diye sloganlar yazıldığını anlatıyor Kenan Makiye.

Birkaç yıl önce de, Filistin başbakanı İsmail Haniye, yaptığı bir açıklamada Arapça bir tabir kullanarak Kürt Pêşmergelerini “şaki” olarak tanımlamıştı. Daha sonra gelişen tepkiler neticesinde Irak Cumhurbaşkanı ve Kürdistan Yurtseverler Birliği genel başkanı Celal Talebani’ye yazdığı bir mektupla bu söyleminden dolayı özür dilemek zorunda kalmıştı.

Hatırlarsanız Mayıs 2010’de Türkiye’den Gazze’ye yardım götüren bir gemi, İsrail güçlerinin saldırısına uğramış, içinde Kürtlerin de bulunduğu ölü ve yaralılar olmuştu. İşte o dönemlerde, bu olayları konu alan İsmail Beşikçi’nin bir röportajı yayımlanmıştı. Şimdi Filistin devlet başkanı Mahmut Abbas’ın "ABD, Suriye’ye saldırırsa, bu Esad’ın düşmesine ve bir Kürdistan devleti kurulması gibi vahim bir sonuç ortaya çıkaracaktır" sözleri çerçevesinde bu röportajı yeniden okumamız çok faydalı olur düşüncesindeyim.

* * *

Seyîdxan Kurij: İsrail’in Gazze’ye insani yardım götürdüğü söylenen, sivil gemilere yaptığı saldırıyı nasıl değerlendiriyorsunuz? İsrail’i haklı gösterebilecek herhangi bir yasal veya meşru gerekçe var mı?

İsmail Beşkçi: Olayı bu kavramlarla değerlendirmek doğru değildir. Doğru olan İHH’nin, (İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı) eyleminin içeriği hakkında konuşmaktır.

Günümüzde Kürtler, gerek Türkiye’de, gerek İran’da, gerek Suriye’de, çok daha ağır koşullarda yaşatılıyorlar. Bu devletlerin Kürtlere karşı geliştirdikleri politikalar, İsrail’in Filistinlilere karşı geliştirdikleri politikalardan, uygulamalardan çok daha ağırdır. Türkiye’de binlerce Kürt çocuğu cezai yaptırımlarla karşı karşıya, yüzlercesi cezaevlerine tıkılmış. İran Kürt gençlerinin üçünü beşini birden asıyor. Suriye’de yarım milyondan fazla Kürdün kimliği bile yoktur. İHH’nin bu mağdur Kürtlere arka çıktığı,onlar için bir kampanya yürüttüğü görülmüş duyulmuş mudur? Daha birkaç yıl öncesine kadar Kürdistan’ın her tarafında gıda ambargosu vardı. Kürtlere bir dilim ekmek, bir tas su veren oldu mu? Olayı bu çerçevede değerlendirmek daha aydınlatıcı olabilir. İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ambargodan söz ediliyor. Aynı ambargoyu Mısır da uyguluyor. İHH neden Mısır’ın ambargosunu sorun yapmıyor?

Seyîdxan Kurij: Uluslararsı camia’nın, İsrail’e karşı tepkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Tepkiler yeterli mi? Çözüme katkı sunması bakımından daha somut yaptırımlar gerekir mi?

İsmail Beşkçi: Uluslar arası camia Kürt sorunu söz konusu olduğunda, iki yüzlüdür, riyakardır. Filistin sorunu konusunda çok duyarlı olan uluslar arası camia Kürt sorunu karşısında, Kürtlerin özgürlük talepleri karşında duyarsızdır. Sorunun bu boyutu üzerinde düşünmek gerekir. “Sorunun çözümü”nden söz ediyorsunuz. Sorun nedir? İsrail’de Filistinliler hem Batı Şeria ve Gazze’de, hem de İsrail toprakları üzerinde yaşamaktadır. Batı Şeria ve Gazze zaten özerktir. Filistinlilerin buralarda Meclisi, hükümeti, bayrağı, güvenlik gücü, belirli bir egemenliği vardır. İlkokuldan üniversiteye kadar Arap dilinde okulları vardır. İsrail toprakları üzerinde yaşayan Filistinlilerin de dil ve kültür hakları, okulları, radyoları, televizyonları vs. vardır. Türkiye’de ise, Kürtlerin hala dil, kültür sorunları vardır. 2009 yılında, TBMM’de, partisinin grup toplantısında üç-beş kelime Kürtçe konuştu diye, eski Demokratik Toplum Partisi Genel Başkanı Sayın Ahmet Türk hakkında dava açılmıştır. Sayın Ahmet Türk Dünya Anadil Günü’nde konuşmuştu.

Bugün Filistin’deki sorun, FKÖ ile HAMAS arasındaki bir sorundur. Hamas’ın, İsrail devletini yıkmak, Yahudileri yeryüzünden silmek gibi bir amacı vardır. Yukarıda, Batı Şeria’nın ve Gazze’nin özerk bir yapıya sahip olduğunu belertmeye çalışmıştım. İsrail Filistin’in bağımsızlığını da tanımaktadır. Filistin İsrail devletini tanırsa, İsrail de Filistin’n bağımsızlığını tanıyacaktır. Ama Hamas’ın İsrail’i, Yahudileri yeryüzünden silmek gibi bir politikası, amacı vardır. Kanımca esas sorun budur. Halbuki, Ortadoğu, Filistin, Yahudilerin, İsraillilerin de vatanıdır. On Emir, Musa Peygamber’e Sina Dağı’nda inmiştir. Museviler M.Ö. 2000 yıllarından beri Filistin’de yaşamışlar, Davut Peygamber döneminde Yahudi devleti de kurmuşlardır. Bu devlet, Davut’un oğlu Süleymen zamanında, iç çatışmalar sonucu, Kuzeyde İsrail Krallığı, Güneyde Judea Krallığı olarak ikiye bölünmüştür. Kuzey Krallığı, M.Ö. 722 de Asur İmparatoru Sargon tarafından yıkılmış, Yahudilerin büyük bir kısmı Mezopotamya’ya sürgün edilmiştir. Judea Kralığı da M.Ö. 586 da Babil Kralı Nabukadnezar’ın saldırıları sonunda yıkılmış Yahudilerin büyük bir kısmı, yine, Babil’e ve Mezopotamya’ya sürgün edilmiştir. O yıllarda beri Yahudiler dünyanın dört bir yanına dağılmış, sürgün yaşamışlardır. Ama, aradan bin yıllar geçmesine rağmen, anayurtlarını ve kimliklerini unutmamaları, ana yurtlarına dönmenin hayaliyle yaşamaları, bu hayallerini gerçekleştirmek için mücadele etmeleri dikkate değer bir süreçtir. Bu süreçten Kürtlerin alacağı dersler olmalıdır.

Seyîdxan Kurij: Türk hükümetinin, olaya bakış açısını nasıl değerlendirirsiniz. Türkiye’nin, Ortadoğu’da aktif bir dış politikaya yönelmesinin nedenleri ne olabilir? Türkiye ne yapmak istiyor. Bu bağlamda, Yakın gelecekte Türkiye ve İsrail ilişkileri nasıl bir süreç evrimlenir.

İsmail Beşkçi: Türkiye, bölgesel güç olmak istiyor. Ama, devletin, hükümetin, Kürt sorununda demokratik uygulamalar yapmadan, Kürtlerle barışmadan, Kürt sorununa belirli bir çözüm getirmeden bölgesel güç olması olası değildir. Türkiye’nin İran’ı, Suriye’yi arkalaması Kürtlere Karşı bir cephe oluşturma girişimi olarak da değerlendirilebilir. Ama Kürtlerin, Ortadoğu’da yükselen milli bilinci karşısında bu politikanın istenen amaca varması olası değildir.

Türkiye-İsrail ittifakı gerici bir ittifaktı. Daha çok Türkiye’nin amaçlarına, özellikle Kürtleri baskı altında tutma sürecine hizmet ediyordu. Bu gerici ittifakın parçalanması Kürtlerin önünü açan bir durum ortaya çıkarmıştır.

Seyîdxan Kurij: Nerede ise İsrail Kurulduğundan beri Türkiye Ortadoğu’da Îsrail’ın en önemli ve nerede ise tek müttefiklerinden biri oldu. Hala da Türkiye ile İsrail arasında askeri stratejik antlaşmalar var. Fakat bütün bunlara rağmen AKP hükümeti ve başbakan zaman zaman bu stratejik ortaklığa uymayan çıkışlar yapıyor. AKP’nin bu politikasını nasıl okumak gerekir?

İsmail Beşkçi: İsrail, Güney Kürdistan’da Kürtlerin milli mücadelesine olumlu bakmış, yardım etmiş olabilir. Kişi olarak bunun değerli olduğu kanısındayım. Etrafı hep Kürtleri boğmaya çalışan güçlerle çevrili bir ortamda bu yardım elbette değerlidir. Ama İsrail Kuzey Kürtlerinin milli mücadelesi karşısında her zaman, Türkiye’nin, ırkçı, asimilasyoncu, sömürgeci, emperyal politikalarına arka çıkmıştır. Türkiye Hamas’a, İran’a, Suriye’ya arka çıkarak Ortadoğu’da, bölgesel bir güç olmaya, olduğunu kanıtlamaya çalışıyor.

Seyîdxan Kurij: Türkiye’de Müslümanlar, Filistinlilere karşı çok duyarlılar. Bu duyarlılığı ben şahsen takdir ediyorum. Din, dil, renk, ulus farkı gözetmeksizin mazlumun sadece mazlum olduğu için, yanında yer almayı insani bir tavır olarak algılıyorum. Peki, bu Müslüman çevrelerin, aynı duyarlılığı, çok önemli bir kesimi Müslüman olan Kürtlere karşı da göstermesi gerekmez mi? Kürdistan’da, son on beş, yirmi yılda yerlerinden yurtlarından edilenlerin sayısı belki de İsrail ve Filistin nüfusunun toplamına eşit. Gazze gibi, yıllarca Kürt köylerine gıda ambargosu uygulandı ve askeri abluka altında tutuldu. İsrailliler, bazı Filistin köylerini yıktılar, Türk ordusunun Kürdistan’da yakıp, yıktığı, boşalttığı köy sayısı 4000. Binlerce Kürt sivil öldürüldü, milyonlarca Kürt işkenceden geçirildi. Cezaevleri Kürt mahkumlarla dolu. Topluca bok yedirilen, asite atılan, fırında yakılan Kürtler var. Hepsi kanıtlı. Amacım acıları kıyaslamak değil ama, Filistinliler söz konusu olunca kıyameti koparan Müslümanlar, Kürtler söz konusu olunca neden seslerini çıkarmıyorlar. Bunun nedenleri nelerdir? Yada tepki gösteriyorlar da biz mi bu çevrelere haksızlık yapıyoruz?

İsmail Beşkçi: Bu, devletin din algısıyla ilgili bir süreç. Devlet, Kürtleri, Kürt sorununu geriletmek için dini, Müslümanlığı geliştiriyor. Geçmişte, Hizbullah’ın da devlet tarafından kurulup geliştiririldiği biliniyor. Devletin olurunu, hoşgörüsünü almayan hiçbir muhalefet hareketinin gelişmesi mümkün değildir. Kürt muhalefet hareketleri hep risk alarak gelişiyorlar. İslamcı hareketler ise, devletin teşvikiyle faaliyet yürütüyorlar. Kürt sorununu geriletilmesiyle ilgili olarak İslamın devreye sokulması bir devlet politikasıdır. Örneği Kutlu Doğum Haftası hep Diyarbakır’da düzenleniyor. Bu kutlamalar Kürtlerin katılması için yoğun bir teşvik yapılıyor. Peygamberi sevenler sadece Kürt bölgelerin de mi, Diyarbakır’da mı? Ve bu kutlamalarda görev alam din adamları Kürtçü olmadıklarını vurguluyorlar. Kürt din adamlarının Türkçülüğe hizmeti böyle sağlanıyor. Müslümanlar, mağdur olan Kürtlere karşı insani görevlerini yerin getirmiyorlar. Bu, devletin istemediği bir süreç. İsrail tarafından mağdur edilen Müslüman Araplara ilginin arttırılması ise bir devlet politikası… Bütün bunlar, Müslümanları Kürtler kaşısında iki yüzlü yapıyor. Müslümanları İsrail’e karşı geliştirdikleri protesto eylemlerinde, özellikle Kürtlerin yer almalarının sağlanması yine bir devlet politikasıdır. Kendi halkının mağduriyetin karşı duyarsız kalan Kürtlerin İsrail tarafından mağdur edilen Araplara, Hamas’a karşı çok duyarlı olmalarının sağlanması elbette başlı başına irdelenmesi gereken bir süreçtir.

Seyîdxan Kurij: Sizce Müslümanlar İsrail Devletinin yaptıklarını bahane ederek Anti-Semitizm yapmiyorlar mı?

İsmail Beşkçi: İsrail karşıtlığı, Yahudi karşıtlığı bilinçli olarak geliştiriliyor.

Seyîdxan Kurij: İHH uzun süredir uluslararası alanda faaliyet sürdüren bir yardım kuruluşu olduğunu ve dünyanın bir ir çok yerinde Müslümanlara insani yardım yaptığını iddia ediyor. Bu kuruluşun bugüne kadar Kürtler için herhangi bir şey yaptığını yada Kürtlere yapılan zülüm karşısında herhangi bir tepki gösterdiğini duydunuz mu?

İsmail Beşkçi: Bu olmaz. Çünkü, İHH, hükümet tarafından, devlet tarafından destekleniyor. Sizi devlet destekliyorsa, Kürtlere, Kürt sorununa ilgi duyamazsınız.

Seyîdxan Kurij: İHH bir insanı kuruluş olduğunu iddia ediyor, ama İsrail onun teröristlere yardım ettiğini iddia ediyor. Ayrıca bazı bağımsız gözlemcilerde Gazze’ye giden konvoya bazı AKP milletvekillerinin de katılmak istemelerinden hareketle, İHH’nın bağımsız bir sivil kurum olmadığını iddia ediyorlar. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

İsmail Beşkçi: İHH’nin bağımsız bir kurum olduğunu düşünmek doğru değildir. AKP milletvekillerinin, son anda, gemide yer almamaları, İsrail’in şiddetli bir tepki göstereceğini hissetmiş olmalarıyla ilgili olabilir.

Burada şu ilişkinin üzerinde durmak da gerekir. Gemiye bindirilenlerin yarısından fazlasının Kürt olduğu söyleniyor. “Gemiye, Mavi Marmara’ya binenlerin yarısından fazlası Selahattin’in çocuklarıydı” deniyor. Bu övgü dolu sözlerle dile getiriliyor. İsrail baskınında öldürülen 9 kişiden 7 sinin Kürt olduğu da söyleniyor. Gemiye İsrail baskınından sonra, İstanbul’da, Diyarbakır’da vs. İsrail aleyhine gösteriler düzenlendi Büyük kitleler Türk bayrakları ve Hamas bayrakları ve Filistin bayrakları arkasından yürütüldü. Bu protestolara katılanların büyük bir kısmı da Kürttü. Aynı günlerde, Kürdistan Bölgesel Yönetim Başkanı Mesut Barzani’ Ankara’ya resmi bir ziyaret yapıyordu. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile, basın toplantısı yaparken, Davutoğlu’nun arkasında Türk bayrağı olduğu halde, Barzani’nin arkasına Kürt bayrağının konulmaması dikkat çekiyordu. Barzani’nin arkasında bayrak yoktu. Yer-gök, Türk, Hamas ve Filistin bayraklarıyla donanırken, bu görüntü hafızalardan silinebilecek bir görüntü değil. Bu arada Mesut Barzani’nin arkasında Irak bayrağının da bulunmamasının olumlu olduğunu söylemeliyim.Bütün bunlar, Kürtlerin kendi kimliğinden ne kadar koparıldığını, İslamın bu doğrultuda ne kadar yoğun bir şekilde devreye sokulduğunu gösteriyor. Kendi halkı, Filistinlilerin yaşadıkları baskılardan kat kat ağırını yaşadıkları halde, buna duyarsız kalan Kürtlerin, Hamas için, Filistinliler için böyle yoğun bir duyarlılık göstermesi şaşılacak bir olaydır. Bu, bu Kürtlerin tarih bilincinden ne kadar yoksun olduklarını göstermektedir.

Burada şu konuyu belirtmekte de yarar vardır. Dünyanın neresinde olursa olsun, ırkçı sömürgeci baskılar karşısında kalan insanlarla, gruplarla dayanışma içinde gerekir. Ama bu tür protestolara Kürtlerin kendileri olarak katılmaları gerekir. Bu protestolarda, Kürtlerin İslamcı ümmetçiliğin veya solcu enternasyonalizmin arkasında, onların kuyruğuna takılarak yürümeleri, protestolara katılmaları doğru değildir. Kürtler, en az bu halklar kadar, hatta onlardan kat kat daha ağır baskılar altında olduklarını bilmek durumundadır. Bu protestoların yapıldığı günlerde, polis panzeri, Şırnak’da 10 yaşındaki bir çocuğu ezerek öldürdü. Barış için düzenlenen gösteriye katılan bir milletvekili, Silopi’de, güvenlik güçlerini saldırısı sonucu ağır yaralandı. İran’da’ysa 7 yaşındaki çocuklar bile idam ediliyor.

Bu noktada, HAMAS’a şu söylenmelidir. Türkiye’de Kürtler, İsrail’de, Hamas’ın, Filistinlilerin yaşadığı baskılardan çok daha ağırını yaşıyor. Kürtlere baskısını sürdüren devletin, hükümetin, Hamas’a yaptığı maddi ve siyasal yardım, ancak, bu ayıplarını örtmeye yarar.

Genel olarak Filistinlilere de şu söylenmelidir: Kenan Makiya’nın Vahşet ve Sessizlik kitabına başvuruyoruz. Savaş, Diktatörlük, Başkaldırı ve Arap Dünyası alt başlığını taşıyan bu kitap, Arif Karadağ’ın çevirisiyle, Avesta tarafından 2003 yılında yayımlandı. 354. sayfaya bakıyoruz. Tabloda bir kişiye verilen görev belirtiliyor. Görev, kadınların şerefine tecavüz olarak yazılmış. Saddam Hüseyin döneminde, Süleymaniye Merkez Güvenlik Karargahı… Türkiye’de cezaevlerinde, müdür, müdür yardımcısı, muhasebe, infaz, başgardiyanlık gibi bölümler var. Saddam Hüseyin döneminde, çeşitli bölümler yanında, bir de “Kadınların şerefine tecavüz” odaları var. Kapıda böyle bir levha asılmış Kenan Makiya, sözü edilen bu kitabında, “her büyük hapishanenin özel donanımla tecavüz odaları vardı” diyor. (s.354-355)

Saddam Hüseyin bu görevi, Irak’a sığınmış Filistinlilere vermiş. Onlara bu görevlerinden dolayı maaş ödeniyor. Bu kadınlar neden cezaevine konuluyor? Örneğin kocası peşmerge. Peşmergeyi yakalayamamışlar. Karısını rehin olarak alıp cezaevine koyuyorlar. Kadınların cezaevinde karşılaştığı ilk muamele de bu. Ve bu görevi Filistinli sığınmacılar ifa ediyor. Ve bu görev İslam adına, Anfal adına yapılıyor. Bu, Kürdistan’ı baskı altına tutan devletlerin, Kürtleri baskılamak için her yolu denediklerini, ulusal kurtuluş mücadelesi yapan kişileri bile çirkin niyetleri doğrultusunda kullandıklarını göstermektedir. Kenan Makiya, “Kadınların şerefine tecavüz odaları”nın, 1990’daki Kuveyt işgali sırasında da kullanıldığını, bu odaların duvarlarına, kanla “özgür Filistin” diye sloganlar yazıldığını belirtmektedir.

Kürtler, Filistin ulusal kurtuluş mücadelesi sürecinde her zaman Filistinlilerle dayanışma içinde oldular. Bu süreçte yaşamını yitiren Kürtler de oldu. Ama Filistinliler, her zaman Ortadoğu’da,Kürtleri ezen devletlerin yanında yer aldı, mazlum Kürtlere karşı, bu zulumkar devletlerin çıkarlarını korumaya çalıştı. Filistinlilerin, Kürdistan’ı, Kürtleri baskı altında tutan devletlerin yardımlarına karşı sorgulayıcı olma gibi bir görevleri de vardır.

Seyîdxan Kurij: İsrail’ın Gazze’ye giden gemiye saldırmasından sonra Türkiye’de protestocular, “Mehmetçik Gazze’ye” diye sloganlar atmaya başladılar. Özelikle 28 Şubat sürecinden sonra Türkiye’ deki İslami kesimin askeri vesayete ve militarizme karşı olduğu, ordu ile arasında sorunlar olduğu gibi bir anlayış oluşmuştu. Sizce neden bu kesimler bile sıkışınca hemen askere sığınıyorlar?

İsmail Beşkçi: Türkiye’de İslami kesimin önemli bir kısmı, Kürt sorunu söz konusu olduğunda resmi ideoloji gibi düşünmekte, resmi ideolojiye uyarlı tavır ve davranış sergilemektedir. Kürt sorunu söz konusu olduğu zaman İslam, devletin İslamıdır. Resmi görüş İslami kesimi böyle eğitmektedir.

Seyîdxan Kurij: Fethulah Gülen’in bu konudaki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İsmail Beşkçi: Fethullah Gülen 11-12 yıldır ABD de yaşamaktadır. ABD ve İsrail çıkarlarını gözetmesi doğal karşılanmalıdır.

__________________

Röportaj İçin Kaynak: http://www.kurdistan-aktuel.biz/

Na xebere 43999 rey wanîyaya
ŞÎROVEYÎ
Devrim ilke hatasını kabul etmez!
Bawer Dersim
Mamosta Lezgin

Yorumun konusu sizin devrimciliğiniz değil.Sizin devrimciliğiniz konusunda son kararı halk verir.Bizim kısa yorumlarımız değil.Ayrıca sizin fikirleriniz bizim için değerli.Bu nedenle zazaki.net adresinde takip ediyoruz.

Önceki yorumu da yineleyerek belirtiyorum -Filistin yönetiminin yanlış çizgisi yüzünden, devrimcinin Filistin halkına bakışı etkilenmez,değişmez!-

Ayrıca her devrimci enternasyonal olmak zorundadır.Dünya devrimleri hep bunu öğretmeye çalıştı,çalışıyor.

Kürt olup da Kürt devriminin karakterini anlamayanlar zaten enternasyonal devrimci değildir.

Bu yazıyı yazarken “Kürt Halkı” Mı, “Kürt Ulusu” Mu? yazınızı da tekrar incelemekteydim. Sizin Kürt halkı yerine Kürt ulusu tanımında ısrar etmeniz çok önemli bir öncü devrimcilik.Tamda bu duruşla uyuşmayan ulusu altın tepside sunsalar kabul etmem diyen ve uluslar çağı kapandı,ulusun anlamı kalmadı söylemleri kimi Kürt siyaset elitini sarmaya başlamışken rayberliğiniz yol gösterici. Bu bağlamda bu tür düşünce sahiplerinin fikirleri nasıl tüm Kürt ulusunu bağlamazsa aynı şekilde Filistin yönetiminin her yaptığından da Filistin halkı sorumludur denilemez.

Ayrıca dünya devrimleri devrimcinin ifade ediş hatasının düzeltilebilir olduğunu öğretir.

Ancak ilke hatasının da devrimci olunmadığını gösteren işaret olduğunu da öğretir.

Kürt ve Filistin devrimleri ilke hatasını kabul etmez.Ama Filistin yönetimi ilke hatasına düşmüştür.
21 Êlule 2013 Şeme 14:14
Devrimci bakış
Bawer Dersim
Filistin yönetiminin yanlış çizgisi yüzünden, devrimcinin Filistin halkına bakışı etkilenmez,değişmez!
_______________________
Bir milletinin yönetimi genel olarak o milletin tavrını yasıttığından dolayı Filisitin yöneticilerinin ve yine Filistinlilerin Irak'da Kürtlere yönelik uygulamaları beni çok etkilemiştir. Bundan sonra eskiden olduğu gibi aynı sıcaklıkta Filistinlilere bakamıyorum. Belki de ben devrimci değilim ondandır.
Kürtlüğe hiç bir duyarlılıkları olmayan ENTENASYONAL DEVRİMCİLER, dünyayı kurtaran devrimciler Filistin davası için savaşmaya devam etsinler... Zaten onlara gelin önce Kürtlüğünüze sahip çıkın diyen de yok...
20 Êlule 2013 Îne 23:22
Fil istin
Digori
Filistin avuç içi kadar yerdir ve Arapların 23 devleti olmalı.Filistin yetkilileri kendi sorunlarıyla ilgilenmek yerine,kendilerinden 70 kez daha büyük coğrafya hakkında,belirlemeler yapıp,siyasi beyanda bulunmaları,karganın kendini dev görmesidir.Ortadoğudaki ırkçı rejimler hem filistin diye bir sorunun olduğunu ifade edip,hem bu sorunu sömürüp hem de israille hep iş birliği içerisindedirler.Editörün bakış zaviyesi makuliyet,hakkaniyet ve akla dayalı olup,bunu islamcı ve sosyalist bakışlar,sadece dar anlamda okuyabilirler.Sanki başka sorun kalmamış gibi diyarbakırda yüzbinlerce insanın filistin ve mursi için ayağa kalkışı,aklın yitirilmişliğinin alamet-i farikasıdır.
11 Êlule 2013 Çarşeme 17:38