zazaki.net
26 Nîsane 2024 Îne
Girdîya Karakteran : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
13 Çele 2013 Yewşeme 06:00

BİR “İNTİHAL” HAKKINDA

Roşan Lezgîn

Bingöl Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü Müdürü Yrd. Doç. Dr. Nusrettin Bolelli’nin “Zazaca Kitapların Tanıtımı” başlıklı bir yazısı Bingöl Üniversitesi tarafından yayınlanan “II. Uluslararası Zaza Tarihi ve Kültürü Sempozyumu” adlı derleme kitabın 500-516 sayfalarında yayınlanmış.

Bolelli, eski bir imam olduğundan yazısının “Giriş” bölümünde konu başlığıyla hiçbir ilgisi olmayacak şekilde Kuran’dan epeyce ayetler ve kimi hadisleri naklettikten sonra aniden şöyle diyor:

Ülkemizde yaşayan Zaza soydaşlarımız [vurgulama bana ait] da tarihin çok eski asırlarından beri Zazaca konuşmaktadırlar. Ancak bu milletin mensupları muhtelif sebeplerden dolayı, uzun zaman dillerini yazıya dökememişler. Bilgi, beceri, şiir, hikaye, atasözü, masal, roman, bilmece, dua, örf-âdet ve geleneklerini sözlü olarak sonraki nesillere aktarmışlardır.” (s. 501)

Herhangi bir dilde, [burada Kırdce] kimi “bilgi ve beceri”lerin folklorik ögeler olarak “atasözü, masal, bilmece, dua, örf-âdet ve geleneklerin sözlü olarak sonraki nesillere aktar”ılması anlaşılır bir belirlemedir. Ama “şiir, hikaye, roman”ların “sözlü olarak sonraki nesillere aktar”ılması diye bir durum söz konusu olabilir mi? “Zaza soydaşlarımız” hangi “şiir, hikaye, roman”ları “sözlü olarak sonraki nesillere aktar”mışlar? Bolelli, bunlardan bir tanesinin adını aktaramaz mıydı? Daha doğrusu, modern edebi bir tür olan “roman”ın ve yine kurgusal bir edebi tür olan “hikaye”nin, zaten yazılı eserler olduğundan “sözlü olarak” aktarılmaları diye bir şey söz konusu değildir. İşte bundan dolayı, daha yazının başında ne dediğinin farkında bile olmayan birisiyle karşı karşıya olduğumuzu, dolayısıyla dikkate değer olmadığını anlıyoruz. Ama gelgelim her nasıl olmuşsa “Yrd. Doç. Dr.” unvanına sahip olmuş ve üstelik bir üniversitenin enstitüsünde müdür olduğundan, bu üniversite idaresinin de bir milleti bölme teşebbüsünde bulunduğu açık bir faaliyet olduğundan konuya ilgi duymak, konuyu irdelemek, düşünce ve eleştirilerimizi açıklamak durumunda kalıyoruz.

Bolelli, hemen ardından yine konu başlığı olan “Zazaca Kitapların Tanıtımı” ile hiçbir alakası olmayan “Eski İmparatorluklarda Yazı Araçları” alt başlığında, Milattan Önce 3500’lü yıllardan başlayarak tarihte yazı dilinin gelişimiyle ilgili internet ortamından hazır bilgileri kopyalayıp yapıştırmış. Daha sonra bu kısmın devamı olarak “Kil Tabletler” alt başlığıyla, yine internet ortamından hazır kimi bilgileri kopyalayıp yapıştırdıktan hemen sonra, ayrı bir alt başlık açma gereği bile duymadan, şöyle bir paragrafla yazının başlığını birden hatırlayıvermiş:

Yaptığımız araştırmayla vardığımız sonuca göre, ilk yazılı Zazaca eser, Ehmedê Xasî tarafından yazılan ‘Mevlit’tir. 1899 yılında Diyarbakır’da baskıya verilen ve 400 adet basılan “Mewlidê Nebî” isimli eser, Zazaca ilk eserdir. İkinci kitap ise 1903 yılında Osman Efendîyo Babij tarafından yazılan, ancak 1933 yılında Şam’da Celadet Ali Bedirxan tarafından basılan ‘Biyîşê Pêxemberî’dir” demiş. (s. 503)

Nusrettin Bolelli, işte bu paragraftaki bilgileri www.zazaki.net sitesinde yayınlanan yazılarımızdan kopyalamasına rağmen sırf kaynak belirtmesin diye “yaptığımız araştırmayla vardığımız sonuca göre” diyerek kendine mal etmeye çalışmış. Önceki yıl Bingöl Üniversitesi’nin düzenlediği sempozyuma katılmak için gönderdiğim “Modern Kırmanca (Zazaca) Edebiyatı” (1) başlıklı yazımda da bu bilgiler mevcuttur. Bolelli, bu hazır bilgileri kopyaladığından “Ehmedê Xasî”, “Mewlidê Nebî”, “Osman Efendîyo Babij”, “Celadet Ali Bedirxan” ve “Biyîşê Pêxemberî” adlarını, biz nasıl yazmışsak aynı şekilde kullanmış.

Bolelli yazısında, bu paragraftan hemen sonra “Zazaca’yı ilk olarak başlı başına bir dil olduğunu, yaptığı derleme, araştırma ve incelemeleriyle kanıtlayan ilk dilbilimci Oskar Mann’dır” (s. 503) cümlesini, sempozyuma özel bir gayretle davet ettikleri “Kürt karşıtları”ndan kulaktan dolma bir şekilde aktarıyor. Aslında Bolelli, bu afakî iddiasıyla, “Kürt karşıtlığın”dan yana tavır aldığını bize ilan ediyor. Oysa İranolog Oskar Mann, 1906 yılında dar bir çerçevede yaptığı derlemeler sırasında duyduğu “Dımılî” adının “Deylem” sözcüğünün değişikliğe uğramış hali olabileceği ihtimalini notlarında kabaca yazmış. Öldükten sonra, öğrencisi Karl Hadank, hocasının derlediği notlarını yorumlarıyla birlikte yayınlamış. Yani Oskar Mann’ın herhangi bir kanıtlaması söz konusu değil. Daha sonra bu kabaca tutulmuş notu fark eden kimi art niyetli kişiler, bilimsel bilgi olarak değil, kaba bir propaganda şeklinde ve aslında bir şehir efsanesi olarak “Deylem” teorisini piyasaya sürdüler. Oysa Oskar Mann’ın “Zazaca’yı ilk olarak başlı başına bir dil olduğunu kanıtlayan” bir “araştırma ve inceleme”si yoktur. Ama Nusrettin Bollelli, Oskar Mann’ın “araştırma ve inceleme”sinde ne dediğini aktarmadan, kalkıp kulaktan dolma ve kestirmeden, böylesine basit bir şekilde “Zazaca’yı başlı başına bir dil olarak kanıtla”maktadır bize! Bolelli ve Bingöl Üniversitesi’nin, bilimde, bir dilin “başlı başına bir dil” mi yoksa bir diyalekt mi tespitinin sadece linguistk farklar veya “15 sözcüğün” karşılaştırmalarıyla belirlenemeyeceğini, linguistik faktörlerin ancak etnik, coğrafik, tarihsel, sosyal ve kültürel etmenlerle birlikte değerlendirilerek dil-lehçe ayırımına karar verilebilineceğinden ya haberleri yok yada bilimsellikle herhangi bir dertleri olmadığından körü körüne peşine takıldıkları “Kürt karşıtlığı” propagandası bataklığına takılıp kalmışlar. İşte bu noktada, Bingöl Üniversitesi’nin, “prof”, “doç” ve “dr” unvanına sahip bir kısım idareci “akademisyen”lerinin bu yöndeki faaliyetlerine hayret etmekteyim. Örneğin, yüksek lisans ve seçmeli ders öğretmenliği için aldıkları öğrencilerin sınav sonuçlarını “başarılı-başarısız” şeklinde açıklamaları, sempozyumları düzenleme biçimleri, dünyanın neresinde “Kürt karşıtılığı" yapan biri varsa söylediği her “propaganda” sözüne hemen bilimsel bir gerçekmiş gibi kabul etmeleri, Milli Eğitim Bakanı’nın eline bu yönde “notlar” tutuşturmaları, bir yandan da tarihsel, toplumsal, sosyal ve dilsel gerçekleri görmezlikten gelmeleri, yıllardır Zazaca üzerinde çalışan ve bunca temel eseri ortaya koyan Vate Çalışma Grubu’na yönelik kasıtlı ve düşmanca tavırlarına şaşıp kalmamak elde değil.

Bolelli, sağdan soldan derlediği kimi hazır ve ilgisiz bilgi kırıntılarını sallapati bir şekilde yazısına yapıştırdıktan sonra, nedense bizden naklettiği bilgilerin başına “yaptığımız araştırmaya göre” diye başlıyor. Örneğin şöyle diyor: “Ancak, yaptığımız araştırmaya göre, 1980’li yıllardan sonra özellikle Avrupa’da yerleşen Zaza fikir ve bilim adamları… (s. 504) diye devam ederek Kırdce yazının gelişimini anlatıyor. Ama kaynak belirtmiyor. Çünkü “yaptığımız araştırmaya göre” diyor zaten! Niye belirtsin ki? Yani www.zazaki.net sitesinden ve ellerinde dijital kopyası hazır bulunan tebliğimden kopyalanan tespitler “yapılan araştırma sonucu” oluyor!

12 Eylül 1980 askeri darbesinin baskılarından henüz filizlenmeye başlayan Kürt dili ve edebiyatı fazlası ile zarar gördü. (…) baskıları sonucu Kürt edebiyatına ve yazı diline ilgi duyan bu alanda bir şeyler üretebilenlerin büyük bir çoğunluğu zorunlu olarak Türkiye’yi terk etti” (s. 504) gibi tespitleri de olduğu gibi yazılarımızdan naklediyor. Ama dikkat ederseniz “Zaza soydaşlar” aniden “Kürt” oluyor burada. Niye? Çünkü biz de yazılarımızda “Kürt” demişiz de ondan. Kopyalarken bunun farkına varmamış olacak ki yazısının konusu “Zaza soydaşlar” olmasına rağmen “Kürt”lerden söz ediyor!

Bolelli üçüncü kez, “yaptığımız araştırma sonunda” diyerek başlayan başka bir paragrafta artık yayınlamış olan Zazaca kitapların künyelerini naklediyor. Ama listesindeki kitap künyelerinin büyük çoğunluğu, Vate dergisinden aktardığım ve kendim tespit ederek www.zazaki.net sitesinin “Kitabxane” bölümünde yayınladığım listeden almış. İlginçtir, bizden alıntıladığı künyeler, listemizde nasıl yazılmışsa, kendisi de aynı şekilde yazmıştır. Eğer bir örnek verilirse, piyasada bulunmayan “Malmîsanij, Herakleîtos, Jîna Nu, Uppsala, 1988, 96 rîpelî” adlı kitabın künyesi www.zazaki.net sitesinde nasıl yer almışsa Bolelli’nin yazısında da aynı şekilde yer almış. Ama örneğin, listemizde olmayan, ulaşamadığım bir kitap ise şöyle yazılmış: “Destur bide… Astare, Kemal

Görüldüğü gibi çoğu kitabın künyesi standart bir şekilde, yani “yazarın adı”, “kitabın adı”, “yayınevinin adı”, “yayınlandığı şehir”, “yayın yılı”, ve “kitabın sayfa adedi” aynı sistematikle yazılıyken, neden diğer bir kısım kitabın sadece “kitabın adı” ve “yazarın adı” yazılıyor? Bolelli bana gönderdiği mesajında “listedeki kitapların % 90’ı bende mevcuttur” ve daha sonra yayınladığı açıklamasında ise “Ben kitaplara bakarak bu kitapların ismini yazdım” diyor. Peki, neden “kitaplara bakarak bu kitapların ismini yaz”arken farklı şekilde yazmış? Bir açıklaması var mı?

Yazısıyla bir ilgileri var mı yok mu belli olmayan ama Bolelli, yazısında toplumdusmani.net, nedirnedemek.com, diq.wikipedia.org, mevzuat.meb.gov.tr ve eksisozluk.com gibi internet sitelerini kaynak olarak belirtiyor. Ama yazısının başlığıyla ilgili çoğu bilgileri kopyaladığı www.zazaki.net sitesini kaynak olarak yazmıyor! İşte bu, açık bir şekilde “intihal”dir. 

Kalkıp daha sonra internet sitelerinde yayınlanan çelişkili açıklamasında “… internetten, yayınevlerinden de listeler aldım. Yayınevlerinin gönderdiği kendi listeleri vardı onlardan da faydalandık. Fakat bütün tebliğler sadece benim değil bizim verdiğimiz şekilde yayınlanmadı, kısıtlamaya gidildi. Kitabın hacmi çok yükselir diye kaynakların çoğunu vermediler, bazı bölümlerini çıkardılar” diyor. Yani “internetten, listelerinden faydalandık” (2) diyerek saklayamadığı “intihal”ini dolaylı bir şekilde kabul etmek zorunda kalıyor ama suçundan büyük mazeretini “kitabın hacmi çok yükselir diye kaynakların çoğunu vermedik” şeklinde öne sürüyor.

İlginçtir, açıklamasında bile www.zazaki.net sitesinin adını açıkça vermek yerine “bir internet sitesi” diyor! Yani ısrarla www.zazaki.net sitesinin adını anmamaya çalışıyor. Neden? Çünkü biz doğal olarak “Zazalar”, aslında ve doğrusu “biz Kırdler (Kırmanclar, Dımıliler) Kürdüz” diyoruz ya! Bingöl Üniversitesi de bizi Kürtlüğümüzden ayırma projesini üstlenmiş. Şimdi kalkıp çalışmalarımızı “kaynak” olarak göstermeleri projelerine zarar verir, diye düşünüyorlar. Daha doğrusu çürük olan “Kürtleri bölme” projeleri tamamen ayyuka çıkar endişesinden bunu yapıyorlar. Ama bu durumun, akademik unvanları ve saygınlıklarını tükettiğinin farkında olmamaları kendileri adına gerçekten çok üzücü bir durum.

Bolelli’nin Bingöl Üniversitesi’nin kitabında yayınlanan yazısını görünce çok üzüldüm. Newepel gazetesinin 41. sayısının “Editörden” köşesinde konuya değindim. www.zazaki.net sitesinde yayınlanan kitap künyeleri listesi ve yazılarının, yılların zahmeti olduğunu belirttikten sonra kaynak belirtmeden yapılan kopyalamaların ahlaki olmadığını, emeğe saygısızlık ve haksızlık olduğunu vurgulamaya çalıştım (3). Daha sonra, BİN-DER başkanı Doğan Karasu da geçen gün yayınladığı bir basın açıklamasında konuya işaret etti (4). İşte bunun üzerine Bolelli, basit bir dille anlattığı ve çelişkilerle dolu “intihal etmedim” türünden bir açıklaması internette yar aldı. (5)

Ama bundan daha önce Nusrettin Bolelli,’in “Vate Çalışma Grubu’nun PKK’li ve solcu” olduklarına dair “düşmanca iftira”sı bir gazetede yayınladı. Bolelli, insani ve ahlakî değerlerle bağdaşmayan bu “iftira”, “karalama”, “hedef gösterme” ve “nefret suçu” içerikli kasıtlı ifadesi konusunda, kendisi hakkında yargıya başvuracağımı duyunca, bana iki kez elektronik posta gönderdi. Eleştirilerimden dolayı Bingöl Üniversitesi’nin hakkımda “tazminat davası” açmaya çalıştığını ama kendisinin “uygun görmediğini” tehditvari bir şekilde söyleyen Bolelli’nin her iki mektubuna da cevap verdim.

Gönderdiği iletilerinde, Bingöl Üniversitesi’nin Kırdki lehçesinde okuyan öğrencilerin ve eğitimcilerin, benim hazırladığı ve ayrıca Vate Çalışma Grubu olarak arkadaşlarımla birlikte hazırladığımız ders kitapları, imla kılavuzu ve sözlüklerden yararlandıklarını, ayrıca diğer edebi kitaplarımızdan, çıkardığımız dergi ve gazetelerden istifade ettiklerini söylemektedir. Ayrıca www.zazaki.net sitesinin adını “Zaza.Net” olarak verip, yazdığı söz konusu yazısında, “bu siteden alıntı ve aktarmalar yaptığını” da kabul etmektedir. Ancak Üniversite yetkililerinin daha sonra “www.zazaki.net” adını kaynaklarının arasından sildiklerini söylemektedir. Bolelli, bu durumdan dolayı özür dilemesine rağmen, bana gönderdiği iletilerdeki birçok çelişki ve kasıtlı ifadelerinden, yazısında üç kez kullandığı “yaptığımız araştırmanın sonucunda” gibi vurgulamalarından, kendisini samimi bulmadığımı, dolayısıyla kendisine inanmadığımı söyledim. www.bingolonline.com’da çıkan açıklaması da aynen iletileri gibi savunmacı, çarpıtıcı, çelişkili ve samimi olmadığından, bunları açıklamak durumunda kaldım. Örneğin, açıklamasında bile yine www.zazaki.net sitesinin adını anmıyor, “bir internet sitesi” diyor. Daha sonra, “hem intihal etmedim” diyor, hem de “kitabın hacmi çok yükselir diye kaynakların çoğunu vermedik” diyerek “intihal”ini kabulleniyor. Şimdi kalkıp bir dipnot olarak “www.zazaki.net” gibi kısacık bir ibarenin 862 sayfa olan “kitabın hacmini nasıl yükselteceğini”ni açıklayabilir mi? Kaldı ki kitabın sonunda tam 18 sayfa boş olarak kitaba eklenmiş iken.

Sonuç olarak “Zazaca’yı başlı başına bir dil olarak kanıtlandığı” propagandasıyla milletimizin içine kargaşa tohumlarını ekmeye çalışan Bingöl Üniversitesi yönetiminin ve Yaşayan Diller Enstitüsü Müdürü’nün yaptıklarını halkımızın ve özellikle üniversitelerdeki diğer eğitim görevlileri ile öğrencilerin bilmesi noktasında bunları anlatma zorunluluğunu duydum.

________________

(1)  http://www.zazaki.net/haber/-kamuoyuna...--850.htm

(2)  http://www.ilkehaberajansi.com.tr/haber/hic-kimseden-bilgi-intihal-etmedim.html

(3) http://www.zazaki.net/haber/nustey-edtor-y-rojnamey-newepel-4-1316.htm 

(4) http://www.zazaki.net/haber/d.-karasu-yaptiginiz-tahrifati-tarih-not-ediyor-1365.htm

(5) http://www.bingolonline.com/Haber/Hizmetten-baska-gayemiz-yok-42926.html

Na xebere 6490 rey wanîyaya
ŞÎROVEYÎ
İntihale Ek Notlar
Roşan Lezgîn
Fırsat buldukça elime geçen kitapları dikkatlice okumaya çalışırım. Bu gün “II. Uluslararası Zaza Tarihi ve Kültürü Sempozyumu” derleme kitabında yer alan beş yazıyı daha okudum.
Bunlar, sırasıyla şöyle:
1) Berhard Werner, “Zazaların Dinleri Üzerine Düşünceler” (Tam bir saçmalık!)
2) Ali Dihkan & Cevat Sadıki, “Zazaların İlk Yerleşim Yerleri ve Kökenleri (Saçmalığın daniskası bir yazı)
3) Elaheh Taghevaei, “Vasfi, Aştiyani, Talişi ve Zazacanın Uygulamalı Mukayesesi” (Ne diyeyim? Hiç olmazsa adam fazla desteksiz atmamış, saçmalıkları ihtiyatlı. Ama metodolojik bir makale değildir. Örneğin karşılaştırdığı 15 sözcüğün kaynağını bile belirtmemiş!)
4) Ali Kaya (Tarihçi-Yazarmış!), Tarihte Zazalar ve Zazaca (Saçmalık bile denilmeyecek derecede, tam hezeyan…)
5) Abdullah Demir, XIX Yüzyılda Zazaların Nüfusu ve Demografik Yapısı (Zazalardan söze derken “kırd” ve “kırmanc” adlarından hiç söz etmemiş! Ama yine de aklı başında bir çalışma, notlarını tutmuş, neyi nerden aktardığını metodolojik bir şekilde belirtmiş. Önemli bilgiler ve kaynaklar sunuyor. Kaynak olarak gösterilebilecek bir çalışma.)
İlk dört yazıdan hiçbir tanesi kaynak gösterilebilecek durumda değiller. Hatta Berhard Werner’in yazısını okurken, bu yazının Zazalardan çok Afrika’da veya dünyanın çok uzak bir yerindeki bir halktan mı söz ediyor sandım. Hiçbir metodu olmayan tamamen saçmalama bir yazı.
Fakat dördüncü sıradaki yazıda, yani Ali Kaya’nın çorba karışıklığında, çarpıtmalarla dolu, metotsuz, temelsiz, saçma sapan yazısında, kitabın 102. sayfasında tanıdık bazı paragraflar gözüme ilişti:
“Zazaca’yı ilk olarak başlı başına bir dil olduğunu, yaptığı derleme, araştırma ve incelemeleriyle kanıtlayan ilk dilbilimci Oskar Mann’dır. Oskar Mann’ın 1903’ten 1907’ye kadar yaptığı araştırmalarını ilerletip kitap haline getiren Karl Hadank, “Die Mundarten der Zâzâ” adlı bilimsel eseri 1932 yılında kitaplaştırmıştır. Böylece Zazaca’nın, bugüne kadar dilbilimciler arasında İranoloji dilbilimi içinde incelenmesi gereken başlı başına bir dil olarak kabul edilmesi konusunda fikir birliği oluşmuş.”
Oskar mann’dan önce Peter Lerch (1858), Friedrich Müler (1864), Albert van Le Coq (1901) gibi araştırmacı ve dilbilimcilerin eserlerinde de Zazaca hakkında folklorik yazın derleyip kısmen analiz de etmişler. ” (s. 102)
Yar. Doç. Dr. Nusrettin Bolleli’nin yazısına, tekrar baktım. Bu iki paragrafın Bolelli’nin yazısında ise aynen şu şekilde yer aldığını gördüm:
“Zazaca’yı ilk olarak başlı başına bir dil olduğunu, yaptığı derleme, araştırma ve incelemeleriyle kanıtlayan ilk dilbilimci Oskar Mann’dır. Oskar Mann’ın 1903’ten 1907’ye kadar yaptığı araştırmalarını ilerletip kitap haline getiren Karl Hadank, “Die Mundarten der Zâzâ” adlı bilimsel eseri 1932 yılında kitaplaştırmıştır. Böylece İranoloji dilbiliminde Zaza dili bugüne kadar dilbilimcilerin hem fikirliliğiyle başlı başına olarak tanınma durumunu korumakta.” Oskar mann’dan önce Peter Lerch (1858), Friedrich Müler (1864), Albert van Le Coq (1901) gibi araştırmacı ve dilbilimcilerin eserlerinde de Zazaca hakkında folklorik yazın derleyip kısmen analiz de etmişler.” (s. 503)
Bolelli, sadece şu cümleyi değiştirerek anlaşılmaz olan yazıyı daha da anlaşılmaz bir duruma getirmiş: “Böylece İranoloji dilbiliminde Zaza dili bugüne kadar dilbilimcilerin hem fikirliliğiyle başlı başına olarak tanınma durumunu korumakta.” Ve 8 numaralı dip not iliştirerek, dipnotta şunu vermiş: “8 diq.wikipedia.org/wik/Oskar-Mann.” Yani kimse fark etmesin diye farklı bir kaynak vermiş.
Her iki yazıyı okurken kimi başka yerlerin de motamot olduğunu fark ettim. Örneğin şu kısım:
“W.B. Henning (1954) , D.N. MacKenzie (1961-95), T. L. Todd (1985); A Grammer of Dimili [also known as Zaza], Michigan 1985, 277 s.), G.S. Asatrian / F. Vahman (1987-95), Joyce Blau (1989),C.M.Jacobson (1993-97; Rastnustena Zonê Ma / Handbuch für die Rechtschreibung der Zaza-Sprache, Verlag for Kultur und Wisseenchaft, Bonn 1993 / İstanbul 2001, Tij Yayınları; Zazaca Okuma Yazma El Kitabı, Bonn 1997 / İstanbul, Tij Yayınları),J.Gippert (1993-96), M. Sandonato (1994), Ludwig Paul (1994-98; Zazaki: Grammatik and Versuch einer Dialektologie, Dr. Ludwig Reichert Verlag, Wiesbaden 1998, 366 s.), Zılfi Selcan (1987-98; Grammatike der Zaza-Sprache, Nord-Dialekt (Dersim), Wissenchaft und Technik Verlag, Berlin 1998) gibi dilbilimcilerin analiz ve araştırmaları günümüze dek sürmekte.” (s. 503)
Bu bilgiler de Ali Kaya’nın saçmalıklarla dolu yazısında, kitabın 89. sayfasında yer aldığını fark ettim. Görüldüğü gibi, Ali Kaya’nın bu bilgileri böylesine metotsuz, sallapati, kalabalık bir şekilde üst üste yığarak, tıpkı bir zamanlar İttihat-Terakkici Türkist Profların yaptığı gibi, Zazaların Kürt olmadığını kendince kanıtlamaya çalışmaktadır.
Konuya dönersek, böylece Yar. Doç. Dr. Nusrettin Bolleli’nin, başka kaynaklardan da intihaller yaptığını sabit bir şekilde ispatlamış durumdayız.
Bence bu intihal şu şekilde oldu. Ali Kaya, sempozyuma katılmak için saçmalıklardan/sapkınlıklardan oluşan yazısını Bingöl Üniversite’sine göndermiş. Daha sempozyum başlamadan Yar. Doç. Dr. Nusrettin Bolleli de bu yazıyı okurken, bu kısımları alıp kopyalamış ve kendi yazısına yapıştırmış.
Yani Bingöl Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü Müdürü Yrd. Doç. Dr. Nusrettin Bolelli, sempozyum için dijital ortamda kendilerine gelen yazıları okurken, aynı zamanda rahatlıkla bu yazılardan paragraflar, bilgiler “intihal ederek” (çalmanın kibarcası?), kaynak bile göstermeden kendi bilgileriymiş gibi yazısını süslemiş.
Düşünebiliyor musunuz. Bunu yapan kişi, millete namaz kıldıran eski bir imam, bir ilahiyatçı! Yazısına Kuran’dan ayetler, Peygamber’den hadisler naklederek başlayan bir kişi. Şimdi biz kime güvenelim? Kime inanalım?
16 Çele 2013 Çarşeme 01:59